Erişkin Ruh Sağlığı

takinti_1Psikiyatride kişinin aklına istemsiz ve irade dışı olarak gelen ve yine bilinçli çaba ile uzaklaştırılamayan düşüncelere takıntı-obsesyon demekteyiz. Kişi takıntıları gidermek için bazı davranışlara yöneldiğinde ise, bunu zorlantı-kompulsiyon olarak adlandırmaktayız. Takıntı-zorlantı rahatsızlığı tekrarlayıcı ve sıkıntı verici özelliktedir. Takıntıları olan kişi takıntılarının rahatsızlık ve sıkıntı verici özelliğinden dolayı beyninden bu düşünce dürtü yada imajları kovalamaya yada baskılamaya çalışır. Rahatsızlığı olan kişi takıntı yada zorlantılarını saçma bulsa da bunları düşünmeden ve yapmadan duramaz.

 Takıntı ve zorlantılar için sayısız örnek mevcuttur. En sık karşılaştığımız kirlilik-bulaşma-temizlikle ilgili olan takıntı ve zorlantı hastalığıdır. Erişkin yada çocuk eline yada vücuduna kir bulaştığı düşüncesi ile sürekli ve tekrarlayan bir şekilde elini ve vücudunu yıkar. Yıkanmadığında rahatsızlık ve sıkıntı duyar. Ve ancak elini ve vücudunu yada neresine kir-pislik bulaştığını düşünüyor ise orasını yıkadığında-temizlediğinde rahatlar. Aksi takdirde aklı hep kire pisliğe takılı olarak kalır. Kendini gündelik yaşantıya ilişkilerine yada işine vermekte zorlanır. Hastalık hayatın bir anında başlayabileceği gibi, çocukluk çağından beri hafif düzeylerde de kendini hissettirmeye başlayabilir. Ve takıntılar zamanla şiddetlenebilir.

           • Temizlik ve kir yada pislik bulaşma düşüncesi dışında en sık karşılaşılan takıntılar ve zorlantılar;

           •Allah’a küfür etme-(sıklıkla namaz kılarken)

           •Birinin kendisi ile cinsel ilişkiye girdiğini düşünme

           •Çocuğuna bıçakla zarar vereceğini düşünme

           •Düzene koyma-simetri

          • Şüphe duyma  ve kontrol etme -(ocağı açık unutup unutmadığından yada kapıyı kilitleyip kilitlemediğinden emin olamama)

           •Sayma-(yerdeki çizgileri, karo taşları sayma)

           •Soru sorma-(yaptım mı yapmadım mı) -(marketten yumurta çalıp çalmadığından emin olamama)

           •Biriktirme-(eşya yada malzemeleri atamama) v.s.

          • Takıntı ve zorlantıları olan kişiler zamanlarının ve enerjilerinin bir kısmını bazen oldukça büyük bir kısmını bu takıntı ve zorlantılarına ayırmak zorunda kalabilmektedirler. Takıntılar ve zorlantılar nedeni ile kişiler eğitimlerini sürdürememekte, işlerini aksatmakta yada ilişkilerinde sıkıntılar yaşamak zorunda kalabilmektedirler.

         • Takıntı ve zorlantılar bazen kişinin o kadar çok zamanını alabilmektedir ki, bu durum kişinin gündelik yaşantısını dahi etkileyebilmektedir. Diş fırçalamak, elbise giymek, çamaşırlarını temizlemek yada giymek saatlerce süren işkenceye neden olabilmektedir.

           •Hastalar kendilerine rahatsızlık veren bu takıntılı düşünce, dürtü, imaj ve davranışları gizlemek eğiliminde olabilmektedirler. Toplumun bu takıntı-zorlantıları anlamayıp kendilerini ‘deli’ olarak etiketleyeceklerinden korkabilmektedirler. Sonuçta bu durum rahatsızlıkları yaşayan kişinin tedavi amacı ile psikiyatristlere başvurmalarını geciktirmektedir.

           •Hastalık yaşanmış yada yaşanmakta olan ve sıkıntı-üzüntü verici hiçbir olaya bağlı değildir. Tamamen genetik bir hastalıktır. Kişiler hastalığa kodlanmış olarak doğmaktadırlar. Hastalığın seyri ve şiddetlenmesi üzerinde yaşanmakta olan olayların kısmen bir etkisi olabileceği düşünülebilir.

           •Hastalık yine iki uçlu mizaç dediğimiz inişli çıkışlı-dalgalı mizaçlarda gözükmektedir. Düz olarak adlandırabileceğimiz mizaçlarda gözükmemektedir. İnişli çıkışlı mizaçla kastettiğimiz yapılar ise saatlik, gün içinde değişebilen, günü gününe haftası yada ayı ayına uymayan yapılardır. Bu mizaçtakiler mevsimlerden etkilebilmektedirler. İnişli çıkışlı mizaçta olmak yine benzer şekilde genetik bir durumdur.

           •Takıntı-zorlantı rahatsızlığı tedaviye %70-80 cevap veren bir psikiyatrik hastalıktır. Tedavide ilaç tedavisi önemli bir yeri tutmakla birlikte psikoterapide destekleyici bir yere sahiptir.

BABaş ağrıları sıklıkla depresyonla birlikte seyretmektedir. Hastalar psikiyatri kliniklerine geçmek bilmeyen müzmin baş ağrıları nedeni ile başvurabilmektedirler. İlk başvuru nedenleri baş ağrıları olabileceği gibi başka yakınmalarda olabilmektedir. Depresyon hastalığı ruhsal şikâyetlerin yanı sıra bedensel şikâyetlerle de kendini belli edebilmektedir. Muayene sırasında psikiyatri uzmanı ‘baş ağrınız var mı?’diye sormadıkça hastaların bu rahatsızlıklarını atladıkları sık karşılaştığımız bir durumdur. Psikiyatri kliniklerinde baş ağrısının öncelikli şikâyetler arasında söylenmemesinin en önemli nedeni bilgi eksikliğidir. Sadece hastalar değil psikiyatr dışındaki hekimler bile konuya yeterince vakıf olmadıkları için hastaları yanlış yönlendirmekte ve tedavi etmeye çalışmaktadırlar.

           •Depresyon hastalığı aşağıdaki bedensel şikâyetlerin yanı sıra en sık baş ağrısı ile kendini açığa vurmaktadır.

           •Baş ağrıları

           •Kalp çarpıntısı

           •Mide bulantısı ve kusmalar

         • Kabızlık

          • Nefes almada güçlük

           •Bedenine değişik bölgelerinde uyuşma ve karıncalaşmalar

           •Başta özellikle başın tepe bölgesinde yanma uyuşma ve karıncalaşma hissi

           •Vücudun değişik bölgelerinde yanma ve terleme

           •Menopoz sonrası olarak bilinen ateş basmaları yanma ve terlemeler

           •Vücudun değişik bölgelerinde ateş basmaları yanma ve terlemeler

           •Bayılmalar

           •Çocukta kaka kaçırma

           •Sık idrara çıkma isteği

           •Kulakta uğultu, gürültü ve çınlama

           •Sersemlik hissi ve baş dönmesi

           •Vücudun değişik bölgelerindeki özellikle sırt ve boyundaki ağrılar

           •Boğazda tıkanma hissi

           •Bir yumrunun gelip boğazı tıkadığı ve nefes almayı zorlaştırdığı hissi

           •Yorgunluk

           •Erkekte sertleşme eksikliği

           •Kadında vajinismus olarak bilinen cinsel ilişkiye korkular nedeni ile izin verememe

           •Erken boşalmalar

           •Cinsel isteksizlik ve cinsel tiksinti duyma

           •Midede şişkinlik, ağrılar ve yanma hisleri

           •Ağzın tadı olmadığı hissi

 Depresyon toplumun %60–70 ini etkileyen bir hastalıktır. Depresyonun sıklığındaki bu yükseklik onun baş ağrıları nedenleri arasındaki ilk sırayı almasını açıklamaktadır. Psikiyatri ve asabiye-nörolojideki gerilim tipi baş ağrıları olarak bilinen ve “sinirsel” kökenli diye açılanan baş ağrılarının nedeni %100 depresyon kaynaklıdır. Depresyon dışındaki baş ağrılarının nedeni migren, romatizmal kökenli baş ağrıları ve beyin içi kitle kaynaklı baş ağrılarıdır.

Hastalar çoğunlukla sinirlendiklerinde, bir şeye üzüldüklerinde ya da yorucu bir işin ardından baş ağrılarının meydan geldiğini söylerler. Gerçekte baş ağrıları hastalar depresyon dönemine girdiklerinde oluşmaktadır. Baş ağrısı depresyon hastalığının nedenlerinden sadece bir tanesidir. Ani parlamalarda bulunmak, alınganlık, bir konuya takılıp kalmak, yersiz kuruntu ve endişeler içinde kıvranmak, yorgunluk hissi, sinirlilik, ele geçen bir şeyi fırlatmak baş ağrıları gibi depresyon hastalığının belirtilerinden bazılarıdır. Depresyon hastası baş ağrısı ile depresyon arasında yanlış bir ilişki kurmaktadır. Yani baş ağrısının nedenini depresyonun belirtileri ile ilişkilendirmektedir. Gerçekte olup biten baş ağrısının bir sonuç ya da neden olması değildir. Baş ağrısının sadece ve sadece depresyon hastalığının belirtilerinden biri olmasıdır.

 Baş Ağrısının Tedavisi

Depresyon kaynaklı baş ağrılarını tedavisinde analjezikler (ağrı kesiciler) yetersiz kalmaktadır. Ağrı kesiciler baş ağrılarının tedavisinde yetersiz kalmakla birlikte diğer depresif yakınmaların göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Oysa baş ağrıları depresyon tedavisi ile yüzde yüz tedavi edilebilmektedir.

algiyanilsamaBozuk beden algısı, kişinin vücudunun herhangi bir parçasını olduğundan farklı algılamasıdır.  Kişi uyanık olduğu dönem içersinde, sürekli bir biçimde görünür bir organın bozuk olduğu düşüncesine odaklanmıştır. Bu bölgenin düzeltilmesi inancı ile hareket eder. Estetik ve plastik cerrahların kapılarını sürekli bir biçimde aşındırır. Kendisine dışarıdan yapılan ve organlarının bozuk olmadığına dair düşünce ve telkinleri hiçbir şekilde dikkate almaz.

Farz edelim ki; kişi burnunun yamuk ya da kalçasının iri olduğu inancı içinde olsun. Sizde bu kişiye aslında burnu ya da kalçası ile ilgili dışarıdan fark edilen bir bozukluk olmadığını anlatmaya çalışıyor olun. Bedensel bir kusuru olduğunu düşünmekten öte bu kusura sarsılmaz bir inançla bağlanan kişi sizin açıklamalarınızı hiçbir şekilde dikkate almayacaktır. Israrcı tutumunuz karşısında sizden soğuyacak hatta size öfkelenecektir.

Bedeninin bir parçasının ya da organının bozuk olduğu düşüncesi ile gece gündüz yorulan kişi başka hiçbir şey düşünemediğinden işini gücünü aksatacaktır. Sosyal ilişkileri azalacak ve kişiler arsı ilişkilerde uyum sorunları yaşamaya başlayacaktır.

Bozuk beden algısı kişiyi bozuk algıladığı organını düzeltmeye yönelik çabalar içine sürükleyecektir. Ameliyatla bozuk algıladığı organını düzeltmek için cerrahlara başvuracaktır. Yüklü paralar harcamak zorunda kalan bozuk beden algılı kişiler bu uğurda varını yoğunu bertaraf edebilmektedirler. Ameliyat sonrasında da organlarını düzelmediği inancı devam ettiğinden tekrar tekrar ameliyat masalarına yatmaktadırlar.

Bozuk Beden Algısının Nedeni

Bu rahatsızlığın nedeni genetiktir. Beyin hayatın bir anında kendi bedenini olduğundan farklı algılamaya başlamaktadır. Yani diyelim ki; beyin üçgen şeklindeki burnu daire şeklinde algılar. Burnun beyindeki bu bozuk algısı ikna ile değiştirilemez bir karakterdedir. İnatçıdır.

Tedavi

Bu rahatsızlığın tedavisi mevcut tedavi imkânları dâhilinde oldukça zordur. Tedavide psikoterapi ve ilaç tedavisi uygulanmaktadır.

BUNAMDemans olarak da bilinen bunama hastalığı kendini ağırlıkla unutkanlık ile gösteren bir beyin hastalığıdır. Demans hastalığı genelde 65 yaş üzerinde ortaya çıkmakla birlikte daha erken yaşlarda görülebilmektedir. Hastalık gündelik basit unutkanlıklarla ortaya çıkabileceği gibi yerin zamanın ve kişilerin karıştırıldığı ağır yönelim kusurları ile de kendini gösterebilmektedir. Yani hasta çok yakınlarını çocuk ve eşini dahi tanıyamamakta karıştırabilmektedir. Yine benzer şekilde günün öğünlerini ve bulunduğu ortamları karıştırabilmekte tanımayabilmektedir.

Demans hastası eşyalarını koyduğu yeri unutabilir. Odaları karıştırabilir. Çoraplarını farklı renkte giyebilirler. Yemeklere tuz yerine karbonat katabilir. Bu türden unutkanlıklar çoğunlukla basit yaşlılığa bağlı unutkanlıklar kabul edilip hasta yakınlıları ve hasta tarafından geçiştirilirler.

Demans hastalığı psikiyatrik belirtilerle seyrettiğinde daha fazla dikkat çekmekte ve daha fazla tedavi arayışına neden olmaktadır. Bu belirtiler;

Demans hastalığında kişi gerçek dışı düşünceler içinde hareket edebilir. Birilerinin kendisine ve ailesine zarar vereceği korkusu yaşabilir

Yersiz ve nedensiz korkular içinde olabilir.

Çok konuşup hızlı hareket edebilir.

Habersiz ve izinsiz evden dışarı çıkabilir. Yolunu kaybedip sokaklarda saatlerce ve günlerce dolaşabilir.

Görüntüler görüp sesler işitebilir.

Saldırgan davranışlarda bulunabileceği gibi sessizce bir köşeye çekilebilir.

Aşırı ve kontrolsüz yemek yiyebileceği gibi hiç yemek yemeyebilir de.

Hastalık hafiften ağıra kadar değişik derecelerde ortaya çıkabilmektedir. Hastalık kısa sürede hızla ilerleyebileceği gibi, yıllara yayılarak oldukça yavaş bir seyirde izleyebilir. Demans hastalığının seyri esnasında idrar ve dışlı kaçırmanın yanı sıra hareketsizlikle giden tamamen başkasına bağımlı yaşama söz konusu olabilmektedir.

Hasta yakınları bu tipten unutkanlıkları ciddiye almama ya da yok sayma eğiliminde olabilirler. Bu tipten davranışların ardında yatan neden çoğunlukla bilgisizliktir. Ayrıca hastalığı görüp kabullenmemede geçiştirmeye neden olmaktadır. Gerçekte yaşlılığa bağlı unutkanlıklar yoktur. Yaşla birlikte artan unutkanlıklar eğer demans hastalığına ya da beyni tutan nörolojik hastalıklara bağlı değilse yüzde yüz depresyon hastalığına bağlıdır.

Demans Hastalığının Nedeni

Demans hastalığına neden olan birden fazla hastalık vardır. Damar tıkanıklarına bağlı olarak gelişebileceği gibi beyni tutan diğer tıbbi nörolojik hastalıklara bağlı olarak da gelişebilmektedir. En sık bunama hastalığı nedeni Alzheimer olarak bilinen beynin gri cevherinin yitimi ile giden hastalıktır. Alzheimer hastalığı genetik bir hasalıktır. Yani beynin gir tabakası doğuştan belli bir yaşta yıkılacak şekilde kodlanmaktadır. Zamanı geldiğinde de bu tabaka yıkılmaya başlanmaktadır.

Demans Hastalığının Tedavisi

DEP

Hastalık geriye dönüşü olamayan ilerleyici bir hastalıktır. Hastalığın tedavisindeki amaç unutkanlığın ilerleyişini yavaşlatmak mümkünse durdurmaktır. Hastalığın psikiyatrik belirtileri ise ilaç tedavisi ile büyük oranda kontrol altına alınabilmektedir.

Hasta yer değişikliklerine rahatsızlığının ve sıkıntısının artışı ile cevap vermektedir. Bu nedenle hastanın yeri değiştirilmemeli. Mümkünse hep aynı odada kalmalı ve eşyalarının yeri sabit olmalıdır. Hastanın saati ve günü sürekli anımsayabilmesi için saat ve takvim evin birkaç yerinde bulundurulmalıdır. Gerekirse gün içinde hatırlatılamlıdır.

Depresyon ruhsal bir rahatsızlıktır. Moral bozukluğu ile depresyon iki farklı ruh durumudur. Moral bozukluğu sağlıklı bir ruh halidir. Depresyon ise tamamen sağlıksız bir ruh halini yansıtır. Moral bozukluğu kişiyi hayattan koparmaz ve günlük işlerini aksatmasına neden olmaz. Oysa depresyon günlük hayatı, iş yaşamını, eğitimi aksattığı gibi dönem dönemde kişinin hayatını sürdüremez hale getirir.

Depresyonun nedeni nedir?

Depresyon sanıldığı gibi yaşadığımız sorunların ya da olayların bir sonucu değildir. Aksine ve çoğunlukla depresyon bu sorunların ve olayların nedenidir. Depresyon beynin ürettiği bir ruhsal rahatsızlıktır. Nasıl bir deterjan fabrikası deterjan üretirse beyinde depresyon üretir.

Beyinler ikiye ayrılır ruhsal rahatsızlık (depresyon, şizofreni gibi) üreten beyinler ve ruhsal rahatsızlık üretmeyen beyinler. Beyinler arasındaki bu farklılık doğuştan gelmektedir.

Kişi doğuştan depresyon üretme kapasitesine sahip bir beyinle dünyaya gelir. Eğer depresyon üreten bir beyniniz yoksa hayat boyu depresyon yaşamayacaksınız demektir.

Kişinin yaşadığı ruh halinin iyi ya da kötü olmasından beyin sorumludur. Hayatta her şey kötü giderken beyin kişiye kendini iyi hissettirebilir. Yine hayatta her şey iyi giderken beyin kişiye kendini kötüde hissettirebilir.

Depresyonun nedeni olarak çoğunlukla geçmişte ve bugün yaşanmış sorunlar gösterilmektedir. Oysa sorunlar ve zorluklar depresyonun nedeni değildir. Olsa olsa hâlihazırda var olan ve süren depresyonun şiddetini arttırabilirler. Yani 3 derece şiddetinde süren bir depresyonun 4 ya da daha fazla derecede yaşanmasına sebep olabilirler. Ama asla nedeni olamazlar.

Erişkinde depresyon belirtileri nelerdir?

Erişkindeki depresyon kendini nasıl belli eder ve kişi bu döneminde kendini nasıl hisseder; (Aşağıda sayılan belirtilerin sadece bazıları bir kişide bulunacaktır, hepsi değil)

•  Kişi ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kendisini yorgun ve enerjisi azalmış gibi hissetmektedir, başka zaman kolaylıkla yapabildiği günlük işlerini ya da işini artık kendini zorlayarak yapabilmektedir.

•  Günlük işlerini (ev temizliği alışveriş vb.), işini ya da sosyal ilişkilerini ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)   sürdürmekle ilgili bir isteksizlik mevcut olmasına karşılık bu tip aktiviteleri görev ve zorunluluk olduğu için yerine getirmektedir.

•  Hastaların bir kısmı ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)   havanın basık olduğu dönemlerde kendini daha kötü hissettiğini belirtmektedirler.

•  Sıkıntı ve üzüntü verecek konulara ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)  takılıp kalma. Hastanın bu tür konulardan uzaklaşma isteği ve çabası olmasına karşılık bunu başaramama

•  Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) endişe ve karamsarlık hali mevcuttur. Hasta yakınları, sürekli olumlu telkinlerde bulunmalarına karşılık hastanın bu ruh halinden çıkamadıklarını söylemektedirler. Bazen hastanın kendiside endişe edecek ya da üzülecek bir durum olmamasına, iyi bir aile ve iyi bir eşe sahip olmalarına, parasal sorunları olmamalarına rağmen neden böyle hissettiklerini anlayamadıklarını belirtmektedirler.

•  Hareketlerde ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)  bir yavaşlama, dalıp gitmeler, dalgınlık halleri.

•  Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) unutkanlık, dikkatini bir konuya vermede güçlük (Hasta ve yakınları unutkanlık halinin son zamanlarda arttığını geçmişte böyle sorunları olmadığını söylemektedir).

•  Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) veyahut sürekli alkol, esrar, kokain gibi maddeleri kullanmaya eğilim

•  İştah ve uykuda ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)  artma ya da azalma şeklinde değişiklikler. Gün içinde uyku uyumaya eğilimli olma. Depresif dönem günler ya da aylar sürdüğünde hasta, uykuya dalamamaktan sık sık uyanmaktan yakınabilmektedir. Uyusa bile uykusunu alamadığından şikâyetçi olabilmektedir. Kilo kaybı ya da kilo artışları hastanın yakındığı konular arasındadır.

•  Hasta ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)  ağzının tadının kalmadığını ne yese tat alamadığını söyleyebilmektedir.

•  Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)  kalabalıklarda sıkılma

•  Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)  seslere tahammülsüzlük

•  Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağlama krizleri

•  Çekingen davranışlar sergileme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Başını alıp uzaklara gitmek istediğini belirtme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Aklından bir an için intihar düşüncesinin geçmesi[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Öfke nöbetleri [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  İnsanlara ya da eşyalara zarar verme isteği [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Aklından uzaklaştıramadığı takıntılı düşünceler. Geçmişe ya da geçmişte yaşanılanlara ya da bugünlerde yaşanılan sıkıntı veren konulara abartılı bir biçimde takılıp kalma.  Hastalar bu durumu kasetin geri saymasına ya da bozuk plağın hep aynı yeri çalmasına benzetmektedirler. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•   Nedensiz bir korku ve heyecan [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Evham ya da diğer bir deyişle abartılı yersiz düşünceler [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Aklını yitireceği ya da delireceği korkusu [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kalp krizi geçireceği, felç olacağı, düşüp bayılacağı ya da nefessiz kalacağı korkusu yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Yalnız dışarı çıkamama ya da yalnız kalamama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kötü bir hastalığı ya da kanser olduğun ilişkin zihni meşgul eden düşünce ve korkular içinde bulunma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Ani parlama, öfke patlamaları, insanlara ya da evdeki eşyalara zarar verebilme (bu dönemde yasal suç işleyebilme olasılığı artmaktadır). [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Anlık kendine zarar verme diğer bir deyişle intihar etme isteği ortaya çıkabilmektedir. Hasta[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çoğunlukla anlık gelen ve kısa süren bu intihar etme isteğinin önüne (Çocuklarını ailesini ya da bu durumun geçiciliğini düşünerek) geçebilmektedir. Fakat yinede azımsanmaması gereken büyük bir çoğunluk sıkıntı veren ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu ruh haline son vermek için intihar etmektedir.

•  Sürekli bir iç sıkıntısı ve gezinme isteği. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•   Kendisine yönelik olsun ya da olmasın yapılan davranış ya da sözler karşısında,  tepki verme, alınganlık gösterme. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Hayatı sıkıntı verici ya da boş olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Yaşanan olaylardan kendini sorumlu tutma

•  Karar vermede güçlük, anımsamada zorluk [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Konsantrasyonda azalma[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•   Her şeyi olumsuz yanından görme, hayatı donuk ve cansız bir yer olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Beyninin durduğu ya da çalışmadığı hissini yaşama. Her şeyi geç olarak algıladığı hissini yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Karasızlık durumuna girip karar alınması gereken durumları ortada bırakma     ( iş, özel ilişkiler vb) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kendini değersiz işe yaramaz ya da suçlu hissetme ( gerçekte böyle hissetmesini gerektirecek hiçbir şey olmamasına karşılık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kendine güvensizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Cinsel isteksizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Erken boşalma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kadında cinsel ilişkiye geçme korkusu (cinsel birleşmenin ağrılı olacağı korkusuyla cinsel ilişkiden ve yakınlaşmadan çekinme) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kekemelik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kalabalıklar ve yabancı topluluklar karşısında[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çekingenlik, heyecan ve huzursuzluk duyma (sosyal fobi olarak bilinen durum)

•  Yazılı ve sözlü sınavlarda aşırı heyecan duyma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Topluluklar karşısında konuşmaktan çekinme[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Aklından uzaklaştırmakta zorluk çektiği ve rahatsızlık veren takıntılı düşünceler içinde bulunma (kirlilik, temizlik ya da cinsellikle ilgili olabilen takıntılar) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Psikiyatri dışındaki branş dalları tarafından fiziksel bir hastalığa bağlı olmadığı belirtilen ve depresyon döneminde görülebilen bedensel rahatsızlıklar;

•  Baş dönmesi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Sersemlik hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Göğüste sıkışma hissi ya da nefes darlığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Boğazda düğümlenme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kalp çarpıntıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Mide ağrıları, şişkinlik hissi bulantı ve kusmalar [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Vücutta yaygın kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Sık idrar çıkma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Ellerde, kollarda, ayaklarda ve vücutta şişlik hissi, elleri kapamada güçlük[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Aşırı terleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Vücutta yaygın bir şekilde uyuşma ve damarlarda çekilme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Konuşma güçlüğü [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Ses kısıklığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kulak çınlaması [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kekeleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kaslarda kasılma hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•   Bayılmalar[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Bacaklarda huzursuzluk hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Özellikle kol ve bacaklarda üşüme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Ateş basmaları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Baş ağrıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

•  Boyun, omuz, sırt ve bacaklarda kendini gösteren yaygın ağrılar (fibromiyalji olarak bilinen hastalık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Depresyonun tedavisi

Depresyon beynin ürettiği bir rahatsızlık olduğuna göre tedavinin hedefi de beyin olmalıdır. Tedavinin amaç ve mekanizmalarını daha iyi anlamak için aşağıda yapacağımız türden bir benzetme yapabiliriz.

Farz edelim ki depresyon üretme kapasitesine sahip olan beyinler, doğuştan beyinlerinde bir fabrika ile doğuyorlar. Bu fabrikaya depresyon fabrikası adını verelim. Depresyon fabrikası doğduğumuz andan başlayarak depresyon üretecek ve bu üretim ölünceye kadar devam edecektir. Bu üretimin sıklığı ve şiddeti beyinden beyine değişecektir. Depresyon fabrikasının üretimi kişinin alışageldiğinden daha fazla ve şiddetli olduğunda depresyon üreten beyine sahip kişinin hayatı zorlaşacaktır. Günlük hayatını, ilişkilerini, işini ve eğitimini sürdürmede güçlükler yaşamaya başlayacaktır.

Bu da bize depresyon fabrikası düşük üretim yaptığında hayatımızı zorlanmadan sürdürebildiğimizi gösterir.

Düşük üretimde hayatımızı zorlanmadan sürdürebildiğimize göre yapılması gereken depresyon fabrikasının üretimini düşürmek ya da sınırlandırmaktadır.

Depresyon fabrikasının üretimini kesmek ya da düşürmek için fabrikanın şalterini indirmeniz ( üretim hatlarına giden enerjiyi kesmek) gerekmektedir.  Şalter indiğinde beyin depresyon üretimine ara vereceğinden kişi rahatsızlık öncesi yaşamına geri dönecektir. Şalteri indiren tek araç şimdilerde ilaç tedavisidir.

Depresyon fabrikası beyinde doğuştan mevcut olduğundan ilaçlarda bu fabrikayı değil ama sadece üretimini durdurduğundan beyin bir hayat boyu depresyon üretmeye devam edecektir. Tedavideki amaç depresyonun çok şiddetli üretilmesinin önüne geçmektir. İlaç tedavisi kesildiğinde depresyon üretimi rahatsızlık dönemindeki kadar şiddetli üretilebilecektir. Ya da bir hayat boyu geçirilen depresyon dönemindeki kadar üretilmeyecektir. Depresyon ne zaman hayatımızı etkileyecek kadar üretilir o zaman depresyona müdahale edilir. Depresyon yaşadığımız sürece zaten değişen sıklık ve şiddette depresyon fabrikası tarafından üretilecektir.

İlaçlar depresyon üretimini sonsuza kadar ortadan kaldıramamaktadır. Yani kesin ve kalıcı tedavi teknolojini geldiği şu aşamada mümkün gözükmemektedir.

Teknolojinin geldiği bu aşamada ilaç tedavisi dışında hiçbir tedavi yaklaşımı ilaç tedavisi kadar etkili değildir. Belki yakın gelecekte beyindeki depresyon üretim fabrikasını kesin ve kalıcı bir şekilde durduran ya da ortadan kaldıran teknolojiler gündeme gelecektir. Ama şimdilik elimizdeki tek silah olan psikiyatrik ilaçların kıymetini bilmeliyiz.

HHKişi bir hastalığı olduğu düşüncesi ile doktor doktor dolaşır. Doktor tarafından yapılan açıklamalar rahatsızlığı yaşayan kişiyi tatmin etmeye yetmez. Çünkü bedensel şikâyetler, yapılan açıklamalar ve tedavi girişimlerine rağmen devam etmektedir. Kişi bir hastalığı olduğu fakat bunun tespit edilemediği inancındadır. Nerde ise günün tamamında beyni bu konu ile meşgul olmaktadır. Başka hiç bir şey düşünememektedir. Şüphelenilen hastalık bazen çok net ifade edilirken örneğin, beyin ya da mide kanseri olabileceği endişesi gibi, bazen de müphem kalmaktadır.

Ağrı, yanma, üşüme, karıncalaşma, mide bulantısı, kalp çarpıntısı, nefes alıp vermede güçlük gibi bedensel rahatsızlıklar hasta tarafından dile getirilen bedensel şikâyetlerdir. Bu rahatsızlılar gerçekten de vardır. Ve öyle sanıldığı gibi hastanın bedenini dinlemesi ile ilgili değildir. Bir tıbbi hastalık sırasında nasıl bedensel yakınmalar olursa ve bu rahatsızlıklar nasıl gerçek ise bu şikâyetlerde gerçektir.  Bu yüzden hastanın dile getirdiği rahatsızlıkları “uydurduğu” asla düşünülmemelidir.

Bu türden bir rahatsızlığı üreten beyin, organlara gereksiz mesajlar göndererek sanki bir hastalık varmışçasına o organların rahatsızlık belirtisi üretmelerine neden olur. Bu nedenle o organlarda hastalık oluştuğunda nasıl belli şikâyetler oluşuyorsa, aynı şikâyetler bir hastalık olmamasına rağmen hasta tarafından varmışçasına yaşanır ve hissedilir. Bu bilgi hastaya verilse dahi hastada bir değişiklik olmaz. O yine bir hastalığı olduğu psikiyatrisinde onu anlamadığı inancı içinde olur. Bu ruhsal hastalık zaman içerisinde geçerse rahatsızlığı yaşayan kişinin bu hastalığı yendiği düşünülmemelidir. Doğru cevap hastalığı üreten beynin rahatsızlığı eski şiddetinde üretmediğidir.

Hastalar psikiyatrlara birçok doktora gittikten ve bir çözüm bulamadıktan sonra gelirler. Bu gelişte çoğunlukla diğer doktorların ve yakınlarının zorlaması ile olur. Hasta psikiyatra geldiğinde ve psikiyatrdan ayrıldığında halen gerçekte bir hastalığı olduğunu psikiyatra gereksiz yere getirildiğini ya da yönlendirildiğini düşünmektedir.

Hastalık Hastalığının Nedeni

Hastalık hastalığının nedeni diğer tüm ruhsal rahatsızlıklarda olduğu gibi genetiktir. Beynin böylesi bir rahatsızlığı üreteceği doğuştan bellidir. Ve zamanı geldiğinde beyin bu rahatsızlığı üretmeye başlar. Hastalığın dün ya da bugün yaşanmış sıkıtı verici olaylarla bir ilgisi yoktur. Beyin organlardan sinir lifleri aracılığı ile gelen yerli ve yersiz sinyalleri değerlendirerek tepkiler verir. Eğer beyin organlardan normal sinyaller gelmesine rağmen sanki anormal sinyaller almış gibi tepkiler verirse o organın hastalığında görünenlere benzer hastalık şikâyetleri oluşmaya başlar.

Hastalık Hastalığının Tedavisi

Rahatsızlığı yaşayan kişi bir ruhsal rahatsızlığı olduğun ikna edilemez. Yapılan açıklamalar tetkikler ve tedaviler hastanın şikâyetlerini geçirmediğinden hasta tatmin olmaz. Hastanın şikâyetlerinin nedeni beynin organlara gereksiz ve yersiz uyarı göndermesi olduğundan, çözümde bu gereksiz ve yersiz uyarıların ortadan kaldırılmasıdır. İlaçlar ve uygulanan psikoterapi teknikleri ile bu yersiz ve gereksiz uyarılar durdurulduğunda hastanın şikâyetleri ve bir hastalığı olduğu fakat bunu kimsenin teşhis edemediği inancı ortadan kalkar. Hastalığa yanıt doru ilaç ve uygun psikoterapi teknikleri ile yüzde yüzdür.

 

Kaygı ya da Evham Bozukluğu – Yaygın Kaygı Bozukluğu

anxiety6-249x300Evhamlılık yersiz kuruntu ve endişeleri anlatmak için kullanılır. Evham rahatsızlığında kişinin beyni abartılı, kontrol edilemeyen, tekrarlayan, sıkıntı ve endişe veren düşüncelerle doludur. Bedensel bir rahatsızlığı olsa bunun kötü bir hastalık belirtisi olabileceği endişesine kapılır. Bir yakını geç kalsa kaza geçirmiş olabileceği kaygısını yaşar. Çocuklarının ya da kendi ailesinin geleceği ile ilgili kuruntulu düşüncelere sahip olur.

Evham rahatsızlığında;

Her an bir şeyler olacağı beklentisi,

Sürekli bir huzursuzluk hali,

Kaslarda kasılma ve gerginlik,

Kalp çarpıntısı,

Baş dönmesi,

Soluk alıp vermede güçlük,

Baş ve kas ağrıları,

Uyuşma ve karıncalaşma,

Ateş basmaları,

Yorgunluk,

Seslerden irkilme,

Zihnini toparlayamama,

Dalgınlıklar,

Dikkatsizlik mevcuttur.

Evham ya da kaygı rahatsızlığın kişide ara ara olur. Oysa kişi sıkıntılarını anlatırken sanki bu durum sürekliymiş gibi aktarır. Çünkü böyle hisseder. Oysa kaygı rahatsızlığı dönem dönem yaşanır.

Kaygı rahatsızlığının nedeni nedir?

Evhamlılık kişinin gündelik yaşantısını, işini gücünü yapmasını, derslerini çalışmasını, mesleki performansını etkiliyorsa bunun bir kişilik özelliği olarak düşünülmesi yanlıştır. Yönlendirilebilen, kontrol edilebilen ve kişinin aktivitelerini sürdürmesini engellemeyen orandaki evhamlılık ancak bir kişilik özelliği olarak algılanabilir. Rahatsızlık düzeyindeki bir evhamlılığı kişinin karakteristik bir özelliği olarak yorumlamak kişiye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Zaman enerji ve para çalan bir durumu görmezlikten gelmektir. Tedavisi mümkün olan bir durumu geçiştirmektir. Kaygı rahatsızlığı beynin bir üretimidir. Genetiktir. Beynin doğuştan getirdiği bir rahatsızlıktır. Geçirilmiş ya da sürmekte olan sorunlarla bir ilgisi yoktur. Olsa olsa sorunlar rahatsızlığı depreştirir. Ama o kadar. Asla neden değillerdir. Evham üreten bir beyin muhakkak depresyonda üretir. Evham rahatsızlığı sürerken ya da çok daha önceleri zaten kişide depresif dönemler mevcuttur. Yani kaygı rahatsızlığı yaşayan kişi zaten dönem dönem isteksiz, yorgun, keyifsiz, karamsar, sinirli, alıngan, huzursuz, uykusuz ya da uykulu, iştahsız ya da iştahlı olabilmektedir.

Kaygı rahatsızlığının tedavisi

Kaygı rahatsızlığının tedavisinde ilaç ve psikoterapi uygulanmaktadır. Hafif vakalarda psikoterapi uygun bir seçenek olabilirken, daha ağır vaklarda ilaç seçeneği ilk etapta düşünülmesi gereken tedavi yaklaşımıdır.

AĞRIFibromiyalji olarak da bilinen bu hastalıkta vücudun değişik bölgelerindeki kas grupları etkilenmektedir. Boyun, sırt, bacak ve kollardaki kaslar en sık etkilenen kas gruplarını oluşturmaktadır. Hastalar aralıklarla gün içinde, birkaç gün, birkaç hafta ya da birkaç ay aralıklarla gelen ağrıdan yakınmaktadırlar. Ağrıların mevsimsel bir özelliği olabilmektedir. Ağrılar  bazen sonbahar kış bazen de ilkbahar yaz aylarında kendini göstermektedirler. Gün içinde bir var olup bir kaybolan ağrılarda mevcut olabilmektedir. Örneğin bazı hastalar sadece sabahtan öğlene bazı hastalar da sadece akşam ve gece saatlerinde gelen ağrılardan yakınabilmektedirler.

Vücuttaki bu yaygın kas ağrıları nedeni ile hastalar tedavi beklentileri ile değişik branş dallarına başvurabilmektedirler. Bu branş dalları arasında en sık başvurulanlar; fizik tedavi, ortopedi, beyin cerrahisi, nöroloji ve dahiliyedir. Yapılan tetkikler neticesinde çoğunlukla hastalığın nedeni ortaya konulamamaktadır. Ve yine başvurulan bu hekimler tarafından hastalığın stres ile ilgili olduğu hasta ve yakınlarına açıklanmaktadır.

Fibromiyalji olarak da bilinen bu hastalık ağrıların yanı sıra aşağıdaki belirtilerle birlikte seyreder ve yine bu belirtiler ağrılarda olduğu gibi belirli ya da belirsiz aralıklarla kişiye rahatsızlık verir. Ağrılar ile birlikte bulunan diğer şikâyetler;

•Yorgunluk

•İsteksizlik

•Hayattan zevk alamama

•Yerli yersiz düşünceler takılıp kalma

•Yersiz kuruntu ve endişeler

•Sinirlilik

•Uykusuzluk ya da çok uyuma

•İştahsızlık ya da iştah artışı

•Baş ağrıları

•Karamsarlık

•Dalgınlıklar

•İç sıkıntısı

•Huzursuzluk

•Karamsarlık

•Öfke patlamalarıdır.

Fibromiyalji ağırlıkla psikiyatri kökenli bir hastalıktır. Yukarıda sayılan belirtiler gerçekte depresyon belirtileridir. Bu da bize fibromiyalji olarak bilinen kas ağrılarının bir depresyon belirtisi olduğunu göstermektedir.

Tedavi

Tedavide ağrı kesicilerden beklenen yanıt alınamamaktadır. Fizik tedavide uygulanan tedavi yöntemleri ise kısmen ve geçici bir rahatlama sağlamaktadır. Kesin ve kalıcı çözümler ise psikiyatri tedavi ile mümkün olabilmektedir.

Unutkanlık

UNUTDüne kadar unutkan değilken bugünlerde, hemen her şeyi ya da önemsiz gibi görünse de bazı şeyleri unutmaya başlamışsanız, ruhsal bir rahatsızlığın pençesine düştünüz demektir. Unutkanlığınız psikiyatri ve nörolojide demans olarak bilinen, ağırlıkla 65 yaşın üstünde gözüken ve toplumda bunama olarak bilinen bir beyin hastalığına bağlı değilse nerde ise yüzde yüze yakın oranda psikiyatrik bir hastalığa bağlıdır. Unutkanlıklar öyle sanıldığı gibi bu aralar işlerimizin yoğun olmasına, gündelik sorunlarımızın artmış olmasına yada ilişkilerimiz de yaşadığımız gerginliklerin hafızamızı ve dikkatimizi etkilemiş olmasına bağlı değildir. Böyle düşünmek büyük oranda bir bilgi eksikliğine işaret etmektedir.

Ruhsal rahatsızlık şiddetlendiğinde unutkanlıklarda şiddetlenir. Ruhsal rahatsızlığı yaşayan kişi unutkanlığı ile ilgili bilgi verirken unutkanlığının her geçen gün arttığından yakınabilir. İlk zamanlar evde bir yerlere koyduğunu sandığı eşyaları o yerlerde bulamadığından şikâyet ederken, zamanla isimleri ve telefon numaralarını hafızasında saklayamadığından yakınmaya başlayabilir.

 Ruhsal rahatsızlıktan yakınan bir kişi rahatsızlığı ile ilgili bilgi verirken bazen unutkanlığını da unuttuğundan psikiyatr sormadığı sürece unutkanlığı bulunmasına rağmen bu rahatsızlığından söz etmeyebilmektedir.

 Unutkanlığı olan birinde unutkanlığının yanı sıra başka ruhsal rahatsızlık belirtileri de bulunmasına rağmen kişi sadece unutkanlığından şikâyet edebilmekte diğer rahatsızlıklarını göz ardı edebilmektedir. Bu türden ruhsal rahatsızlıklar bazen bir kişilik özelliği bazen de yaşanan problemlerin kişide meydana getirdiği kafa karışıklığı olarak algılanmaktadır. Unutkanlığın kişiler tarafından bu şekilde değerlendirilmesi soruna müdahale etmeyi geciktirmekten başka bir işe yaramamaktadır.

Unutkanlık çoğunlukla ve büyük oranda dikkat ve konsantrasyon eksikliği ile birlikte görülmesine rağmen rahatsızlığı yaşayan kişi bu iki sorunun birlikte olma durumuna çok az dikkat edebilmektedir. Bu iki sorunun birlikteliğinin farkına varamamakta aslında dikkatin büyük oranda bozulduğuna ve hafıza da güçlükler yaşandığına işarettir.

Eğitim çağındaki çocuklar ya da üniversite eğitimi alan gençler ve erişkinlerden bazıları çok çalışmalarına ve çalıştıkları dönemlerde öğrendiklerine inandıkları her şeyi sınav anında unuttuklarından yakınabilmektedirler. Bu durum bize dikkat ve hafıza sorunlarının aslına bakılırsa sürekli sorunlar ya da rahatsızlıklar olmadıklarını bu tipten sorunların dönem dönem yaşandıklarına işaret etmektedir. Böylesi bir durum bize aynı zamanda kişinin, unutkanlık sorununun dikkat problemi ile birlikte yaşadığında, unutkanlık ve dikkatle ilgili yeterli ve doğru bilgi vermekte zorlandığını anlatır. Demek oluyor ki, unutkanlığından yakınan bir kişi her ne kadar        unutkanlığının son zamanlarda arttığından ve unutkanlılığının sürekliliğinden yakınsa bile fark edemediği bir şekilde unutkanlık sorununu gerçekte bazen yaşamakta bazen yaşamamaktadır.

 Unutkanlık hiçbir zaman yalnız başına yaşanmaz. Her zaman unutkanlığa, aşağıda belirtmeye çalışacağım rahatsızlıklardan bir kısmı ya da bazıları eklenmiş olarak bulunur.

          • Depresif yakınmalar olarak da adlandırabileceğimiz rahatsızlıklar şunlardır;

          • Hemen her şeyi büyütme ve beyninden uzaklaştırmada güçlük çekme

          • Olur olmaz şeylerden alınganlık gösterme ve hemen arkasından küsme yada bağırıp çağırma

           •Beyni donmuş gibi algılama ve hiçbir şey düşünemediğinden, beynini durmuş gibi hissettiğinden söz etme

           •Hayata karşı genel bir ilgi ve istek kaybı

           •Yoğun bir iç sıkıntısı ve huzursuzluk hissetme

           •Çabuk yorulma ya da kendini halsiz hissetme

           •Geçmişteki ya da bugün olan bir şeye takılıp kalma ve onu tüm çaba ve çevre desteğine rağmen zihninden uzaklaştıramama

           •Saldırgan davranışlar, öfke patlamaları ve vurup kırma yönünde davranışlar sergileme

           •Zihnindeki sorunlarla birlikte uykusuzluk ya da uykuya dalmakta güçlük çekme yahut da tam zıt bir biçimde aşırı uykuya eğilim duyma, çok uyuma

           •İştahsızlık, kilo kaybı ya da tam zıddı bir biçimde aşırı iştah ve kilo artışı

           •Takıntılı düşünceler; kişinin beynine istemeden giren, kişiyi rahatsız eden ve kişinin de beyninden uzaklaştırmakta zorluk çektiği düşünceler

          • Yersiz kuruntu, endişeler ve abartılı korkular içinde hissetme

          • Terlemeler, sıcak basmaları, uyuşma ve karıncalaşma hisleri, baş ağrıları, vücudun değişik bölgelerinde ağrılar, boğazda düğümlenme hissi, nefes darlığı, bayılmalar, kaslarda kasılmalar

          • Çocuklarda kaka alışkanlığı geliştikten sonra yeniden altına kaka kaçırmaların başlaması

          • Yukarıda aktarmaya çalıştığım ve psikiyatride depresif rahatsızlık belirtileri olarak da adlandırılan bu yakınmalar unutkanlıkta dâhil olmak üzere beynin ürettiği rahatsızlıklardır ve psikiyatrik tedaviye nerde ise yüzde yüz oranında cevap veren rahatsızlıklardır.

           •Unutkanlığın bir ruhsal rahatsızlık olduğunu ve asla yalnız başına bulunmadığını unutmayalım.

          • Toplumun yüzde altmışının ruhsal rahatsızlık riski altında bulunduğu ve bu gurubun potansiyel unutkanlık sorunu taşıdığı düşünüldüğünde sıkça yakındığımız ‘unutkan’ bir toplum olduğumuz savı sanırım gerekçelenmiş ve doğrulanmış olmaktadır.

• Belleği zayıf bir toplum yerine, yüzde altmışının belleği risk altında bir toplumdan bahsetmek sanırım daha bilimsel bir yaklaşım olur.

 

Şizofreni

SİŞOŞizofreni rahatsızlığı mevcut tedavi olanakları dâhilinde düşünüldüğünde geri dönüşü olmayan bir rahatsızlıktır. Yani kişi bir daha eski gibi olamayacaktır. Tedavideki ana amaç kişinin kendine ve çevresine zarar vermesini engellemek, aynı zamanda kısmen kendine bakımını sağlayıp kısmen iş güç yapabilmesini sağlamaktır.

Şizofreni hastalığında;

Şizofreni hastası gerçek dışı düşünceler (hezeyanlar) içindedir. Bu düşünceler ikna yolu ile değiştirilemez.  Şizofreni hastasında değişik tipte hezeyanlar vardır.

Paranoid hezeyanlar; başkaları tarafından izlendiği, kendisine zarar verilmeye çalışıldığı inancındadır.

Megalomanik hezeyanlar; kendisinin özel bir görevle gönderildiği ya da yüksek mevkilere sahip olduğu inancındadır. Peygamber ya da başbakan olduğu düşünmektedir.

Referans hezeyanları; insanların kendi hakkında konuştuğuna inanma. Birkaç kişi bir araya gelse benim hakkımda konuşuyorlar diye düşünme.

Suçluluk hezeyanlar; her şeyin, kötülüklerin sorumlusu olarak kendini görme. Kişi her şeyin kötü gittiğine ve bunların sorumlusu olarak da kendini görme inancındadır.

Somatik hezeyanlar; hasta hamile olmadığı halde hasta olduğunu düşünmektedir.

Şizofreni hastası başkalarının duymadığı sesler (işitsel halüsinasyon) duymakta, beyninin içinden sesler geldiğini söylemektedir.  Bu sesler onunla konuşmakta emirler vermekte ya da komik şeyler anlatmaktadır. Hastanın bu seslere cevap verdiği mırıldanmasından ya da yersiz ortada bir konu yokken gülmesinden anlaşılmaktadır.

Şizofreni hastası başkalarının görmediği (görsel halüsinasyon) siluetler ve şekiller görmektedir. Duvara ve tavana odaklanmış bakışlar ve bir şeyleri izliyormuşçasına davranışlar hastanın görüntüler gördüğüne ilişkin olarak değerlendirilebilir.

Şizofreni hastası saldırgan kontrol edilemez davranışlar gösterebildiği gibi tam zıddı bir biçimde  içe çekilme yalnızlaşma davranışları da gösterebilir.

Şizofreni hastalığının nedeni nedir?

Şizofreni hastalığı genetik bir hastalıktır. Yani kişi doğarken şizofreni hastalığını üretecek bir beyinle doğar. Beynin ne zaman hastalığı üretmeye başlayacağı hastanın genlere kodlanmıştır. Hastalığın bugün ya da geçmişte yaşanmış sorunlarla hiçbir bağlantısı yoktur.

Şizofreni hastalığının tedavisi

Şizofreni hastalığının tedavisindeki amaç hastanın hezeyanlarını, halüsinasyonlarını, saldırgan davranışlarını ve içe çekilmesini kontrol altına lamaya çalışmaktır. Şizofreni hastalığında tam düzelme mevcut tedavi olanakları ile mümkün değildir. %60-70’lik bir düzelme başarı kabul edilmektedir.

 

Evhamlılık – Evham Rahatsızlığı (Yaygın Kaygı Bozukluğu)evham_yapma_refleks_terapi_yap_h14688

Evhamlılık yersiz kuruntu ve endişeleri anlatmak için kullanılır. Evham rahatsızlığında kişinin beyni abartılı, kontrol edilemeyen, tekrarlayan, sıkıntı ve endişe veren düşüncelerle doludur. Bedensel bir rahatsızlığı olsa bunun kötü bir hastalık belirtisi olabileceği endişesine kapılır. Bir yakını geç kalsa kaza geçirmiş olabileceği kaygısını yaşar. Çocuklarının ya da kendi ailesinin geleceği ile ilgili kuruntulu düşüncelere sahip olur.

Evham rahatsızlığında;

Her an bir şeyler olacağı beklentisi,

Sürekli bir huzursuzluk hali,

Kaslarda kasılma ve gerginlik,

Kalp çarpıntısı,

Baş dönmesi,

Soluk alıp vermede güçlük,

Baş ve kas ağrıları,

Uyuşma ve karıncalaşma,

Ateş basmaları,

Yorgunluk,

Seslerden irkilme,

Zihnini toparlayamama,

Dalgınlıklar,

Dikkatsizlik mevcuttur.

Evham ya da kaygı rahatsızlığın kişide ara ara olur. Oysa kişi sıkıntılarını anlatırken sanki bu durum sürekliymiş gibi aktarır. Çünkü böyle hisseder. Oysa kaygı rahatsızlığı dönem dönem yaşanır.

Kaygı rahatsızlığının nedeni nedir?

Evhamlılık kişinin gündelik yaşantısını, işini gücünü yapmasını, derslerini çalışmasını, mesleki performansını etkiliyorsa bunun bir kişilik özelliği olarak düşünülmesi yanlıştır. Yönlendirilebilen, kontrol edilebilen ve kişinin aktivitelerini sürdürmesini engellemeyen orandaki evhamlılık ancak bir kişilik özelliği olarak algılanabilir. Rahatsızlık düzeyindeki bir evhamlılığı kişinin karakteristik bir özelliği olarak yorumlamak kişiye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Zaman enerji ve para çalan bir durumu görmezlikten gelmektir. Tedavisi mümkün olan bir durumu geçiştirmektir. Kaygı rahatsızlığı beynin bir üretimidir. Genetiktir. Beynin doğuştan getirdiği bir rahatsızlıktır. Geçirilmiş ya da sürmekte olan sorunlarla bir ilgisi yoktur. Olsa olsa sorunlar rahatsızlığı depreştirir. Ama o kadar. Asla neden değillerdir. Evham üreten bir beyin muhakkak depresyonda üretir. Evham rahatsızlığı sürerken ya da çok daha önceleri zaten kişide depresif dönemler mevcuttur. Yani kaygı rahatsızlığı yaşayan kişi zaten dönem dönem isteksiz, yorgun, keyifsiz, karamsar, sinirli, alıngan, huzursuz, uykusuz ya da uykulu, iştahsız ya da iştahlı olabilmektedir.

Kaygı rahatsızlığının tedavisi

Kaygı rahatsızlığının tedavisinde ilaç ve psikoterapi uygulanmaktadır. Hafif vakalarda psikoterapi uygun bir seçenek olabilirken, daha ağır vaklarda ilaç seçeneği ilk etapta düşünülmesi gereken tedavi yaklaşımıdır.

Panik Rahatsızlığı (Panik Bozukluk)

329c4bd5e9da17c28d26d29d23c26cdec_59692f8d1945737216b4e00fb9fc0a5a_2

Panik rahatsızlığı ruhsal bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlıkta öne çıkan belirtiler;

Kalp çarpıntısı,

Yüksek tansiyon,

Soluk alıp vermede güçlük,

Soluğun yetmemesi,

Başta ve vücutta uyuşma,

Ateş basması,

El ayak ve bacaklarda soğuma hissi,

Terleme,

Baş dönmesi,

Sersemlik hissi,

Mide bulantısı,

İstifra,

İshal,

Sık idrara çıkma gibi bedensel rahatsızlıklar olduğunda rahatsızlığı yaşayan kişilerin ve yakınlarının ilk aklına gelen tıbbi bir hastalıktır. Hasta ve yakınlarının böyle düşünmesindeki ana neden ruhsal bir rahatsızlığın bedensel belirtiler vermeyeceği inancıdır. Oysa ruhsal yaşantıların kaynağı beyindir. İyi ya da kötü hislerin nedeni de beyindir. Beyin bir organdır tıpkı kalp ve akciğer gibi. Beyin vücuttaki tüm organlara sinir lifleri aracılığı ile bağlıdır. Beyinden kalkan yersiz ve gereksiz mesajlar vücuttaki diğer organlara gittiğinde o organda kendisinde bir hastalık olmadığı halde bir hastalık varmışçasına tepkiler verir. Rahatsızlığı yaşayan kişiler ve yakınları da bir hastalıkları olduğu olabileceği endişesine kapılarak acillere ve doktorlara başvurular. Bedensel şikâyetlerle birlikte seyreden;

Kötü bir hastalığı olduğu endişesi,

Kalp kriz geçireceği korkusu,

Düşüp bayılacağı endişesi,

Beyninde bir tümör olabileceği kaygısı,

Aklına yitireceği korkusu,

Nefes alamayacağı, boğulacağı abartılı korku ve endişelerde bu bedensel belirtilere eklenince rahatsızlığı yaşayan kişi ve yakınları tamamen ne yapacaklarını bilemez halde hareket etmektedirler.

Panik rahatsızlığının nedeni nedir? Kimlerde gözükür?

Panik rahatsızlığı genetik yatkınlıkla ilgilidir. Öyle sanıldığı gibi aile içi sorunlar, ekonomik problemler, ağır iş stresi panik rahatsızlığına ya da ruhsal rahatsızlıklara neden olmaz. Bu türden sorunlar sadece rahatsızlığın ortaya çıkışını kolaylaştırır ya da hızlandırır. Hepsi o kadar. Ama asla nedeni değildir. Gerçekte depresyon üretmeyen bir beyin panik rahatsızlığı üretmez. Bu demektir ki panik rahatsızlığı yaşayan kişi öncesinde zaten depresyon atakları geçirmektedir. Yani dönem dönem keyifiz, isteksiz, yorgun, gergin, sinirli, her şeyi sorun yapabilen, alıngan biri olabilmektedir. Panik rahatsızlığı beynin bir üretimidir.

Panik rahatsızlığının tedavisi

Panik rahatsızlığı hafif dereceden ağır dereceye kadar sınıflandırılabilir. Hafif derecede olanlar ilaç tedavisi gerektirmeden psikoterapi adı verilen bir dizi pratik uygulama ile tedavi edilebilir. Orta ve ağır olanları ise ancak ilaç tedavisi ile tedavi edilebilirler.

 

bu_hastalik_100_kisiden_2sinde_var_bSaplantı Zorlantı Rahatsızlığı (Obsesif kompulsif Bozukluk)

Kişilerin aklına istenmeden gelen ve kişiyi rahatsız eden ya da verdiği rahatsızlığı gidermek için onu bir şey yapmaya iten ruhsal bir rahatsızlıktır. Bunların en bilineni temizlik takıntılarıdır. Ellerinin kirli olduğu, kir bulaştığı ya da temizlediği lavabo, bardak ya da çarşafların temizlenmediği takıntısı ile tekrar tekrar ellerini yıkayan ya da ev temizleyen kişiler bu tipten bir rahatsızlığın en iyi örnekleridir. Yine bu türden takıntılara;

Tekrar tekrar kapı ve muslukları kontrol etme,

Namaz kılarken aklına Allah ile ilgili cinsel içerikli düşünceler-küfürler gelme,

Yakınlarına bir şey olabileceği korkusu ile belli bazı davranışları tekrar tekrar yapma örnek olarak gösterilebilir.

Özellikle temizlik ile takıntılar rahatsızlığı yaşayan kişi tarafından “bir kadın temiz olmalıdır”, “Sağlıklı bir ortam için temizlik gereklidir”, “ temizlik dinin gereğidir” gibi normalde herkesçe kabul görebilecek fikirlerle açıklanmaya çalışılmaktadır. Çevre bu türden rahatsızlığı olan kişileri adlandırırken temizlik düşkünü değerlendirmelerde bulunmaktadır. Bir kişilik özelliği imiş gibi sunulmaya çalışılan bu durum hem kişi hem de onunla yaşayanlar açısından ileriki dönemlerde kâbusa dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Kişinin zamanını enerjisini ve parasını çalan bu abartılı ve kontrol edilemez durum gerçekte bir kişilik özelliği değil rahatsızlıktır.

Saplantı Zorlantı Rahatsızlığının nedeni nedir?

Saplantı zorlantı rahatsızlığı annesi ya da babası da böyleydi ile açıklanamaz. Yapılmadığında rahatsızlık veren ya da irademiz dışında beynimizin ürettiği bu sıkıntılı hal büyüklerden öğrenilemez. Bu rahatsızlığı yaşayan kişinin ebeveynleri de böyle ise bu durum olsa olsa genetik ile açıklanır. Yani kalıtımsaldır yani ailevidir. Ama asla zor bir geçmiş, sorunlar, problemli ebeveynler ile büyüme ya da büyükleri model alma ile açıklanamaz. Saplantı zorlantı rahatsızlığı tamamen beynin bir ürünüdür. Toplumun %1-3 ünü ilgilendiren bir ruhsal rahatsızlıktır. Saplantı zorlantı rahatsızlığı olan bir kişide aynı zamanda depresyon rahatsızlığı da mevcuttur. Çünkü bu rahatsızlığı yaşayan kişiler aynı zamanda dönem dönem isteksiz, sıkıntılı, yorgun, uykusuz, çok uyuma, iştahsız, çok iştahlı, sinirli, evhamlı, alıngan, sinirli olabilmektedirler. Yani depresyon olmadan saplantı zorlantı rahatsızlığı olmaz. Saplantı zorlantı rahatsızlığı depresyon üreten bir beynin ürünüdür.

Saplantı Zorlantı Rahatsızlığının tedavisi

Bu rahatsızlıkta ağırlıkla uygulanan yöntem ilaç tedavisi ve psikoterapinin birlikte uygulanmasıdır. Hafif vakalarda tek başına psikoterapi yeterli olabilirken, ağır vaklarda bu mümkün olmamaktadır.

Şiddet Uygulama

541Şiddet uygulamaya yönelik davranışlar ruhsal bir rahatsızlık belirtisidir. Kişinin eline geçirdiği bir eşyayı ya da nesneyi karşıdaki insana zarar verip vermeyeceğini hesaplamamdan da olsa fırlatması olağan ve normal karşılanması mümkün olmayan bir davranıştır.

Benzer bir şekilde kişinin öfkelendiğinde ya da sinirlendiğin de eşyalara vurması, onları kırması ya da eli ve yumruğu ile duvarlara vurması da bir öfke davranışı olarak geçiştirilemez. Bunların da her biri bir ruhsal rahatsızlık belirtisidir.

Sinirlendiğinde ya da öfkelendiğinde karşıdakini dövmeye kalkma ya da ona zarar vermeye kalkma bir ruhsal rahatsızlık belirtisidir. Ruhsal rahatsızlık belirtisidir.

Benzer şekilde birini zorla cinsel ilişkiye zorlamak ya da tecavüzde bir şiddettir ve bu da bir ruhsal rahatsızlık belirtisi olarak değerlendirilmelidir.

Bir kişinin şiddete maruz kaldığında kendini savunmaya kalkması ve bu arada şiddete şiddetle karşılık vermesi normal karşılanmalıdır. Burada kendini korumaya aldıktan sonra hala şiddete devam etmek ayrıca değerlendirilmelidir.

Şiddete davranışı psikiyatrik hastalıklar içersinde en sık depresyon, manik depresif hastalık, paranoya hastalığı ve şizofreni hastalığında görülmektedir.

Şiddet toplumda görülme sıklığı açısından en sık depresyon rahatsızlığında görülmektedir. Bu nedenle bir kişide yukarıdaki şiddet davranışları gözlemlendiğinde ilk önce o kişinin beyninin o anda ve o dönmede depresyon ürettiği akla gelmelidir.

Şiddet davranışı sergileyen biri ile karşılaşıldığında ya da kişi şiddet davranışı sergilediğinde o kişide şu belirtilerde aranmalıdır. Ve bu belirtilerin kişide ara ara mevcut olduğu ve tekrarlayarak sürgit devam ettiği unutulmamalıdır.

Kişi ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kendisini yorgun ve enerjisi azalmış gibi hissetmektedir, başka zaman kolaylıkla yapabildiği günlük işlerini ya da işini artık kendini zorlayarak yapabilmektedir.

Günlük işlerini (ev temizliği alışveriş vb.), işini ya da sosyal ilişkilerini ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) sürdürmekle ilgili bir isteksizlik mevcut olmasına karşılık bu tip aktiviteleri görev ve zorunluluk olduğu için yerine getirmektedir.

Hastaların bir kısmı ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) havanın basık olduğu dönemlerde kendini daha kötü hissettiğini belirtmektedirler.

Sıkıntı ve üzüntü verecek konulara ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) takılıp kalma. Hastanın bu tür konulardan uzaklaşma isteği ve çabası olmasına karşılık bunu başaramama

Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) endişe ve karamsarlık hali mevcuttur. Hasta yakınları, sürekli olumlu telkinlerde bulunmalarına karşılık hastanın bu ruh halinden çıkamadıklarını söylemektedirler. Bazen hastanın kendiside endişe edecek ya da üzülecek bir durum olmamasına, iyi bir aile ve iyi bir eşe sahip olmalarına, parasal sorunları olmamalarına rağmen neden böyle hissettiklerini anlayamadıklarını belirtmektedirler.

Hareketlerde ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) bir yavaşlama, dalıp gitmeler, dalgınlık halleri.

Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) unutkanlık, dikkatini bir konuya vermede güçlük (Hasta ve yakınları unutkanlık halinin son zamanlarda arttığını geçmişte böyle sorunları olmadığını söylemektedir).

Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) veyahut sürekli alkol, esrar, kokain gibi maddeleri kullanmaya eğilim

İştah ve uykuda ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) artma ya da azalma şeklinde değişiklikler. Gün içinde uyku uyumaya eğilimli olma. Depresif dönem günler ya da aylar sürdüğünde hasta, uykuya dalamamaktan sık sık uyanmaktan yakınabilmektedir. Uyusa bile uykusunu alamadığından şikâyetçi olabilmektedir. Kilo kaybı ya da kilo artışları hastanın yakındığı konular arasındadır.

Hasta ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağzının tadının kalmadığını ne yese tat alamadığını söyleyebilmektedir.

Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kalabalıklarda sıkılma

Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) seslere tahammülsüzlük

Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağlama krizleri

Çekingen davranışlar sergileme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Başını alıp uzaklara gitmek istediğini belirtme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Aklından bir an için intihar düşüncesinin geçmesi[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Öfke nöbetleri [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

İnsanlara ya da eşyalara zarar verme isteği [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Aklından uzaklaştıramadığı takıntılı düşünceler. Geçmişe ya da geçmişte yaşanılanlara ya da bugünlerde yaşanılan sıkıntı veren konulara abartılı bir biçimde takılıp kalma. Hastalar bu durumu kasetin geri saymasına ya da bozuk plağın hep aynı yeri çalmasına benzetmektedirler. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Nedensiz bir korku ve heyecan [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Evham ya da diğer bir deyişle abartılı yersiz düşünceler [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Aklını yitireceği ya da delireceği korkusu [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kalp krizi geçireceği, felç olacağı, düşüp bayılacağı ya da nefessiz kalacağı korkusu yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Yalnız dışarı çıkamama ya da yalnız kalamama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kötü bir hastalığı ya da kanser olduğun ilişkin zihni meşgul eden düşünce ve korkular içinde bulunma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Ani parlama, öfke patlamaları, insanlara ya da evdeki eşyalara zarar verebilme (bu dönemde yasal suç işleyebilme olasılığı artmaktadır). [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Anlık kendine zarar verme diğer bir deyişle intihar etme isteği ortaya çıkabilmektedir. Hasta[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çoğunlukla anlık gelen ve kısa süren bu intihar etme isteğinin önüne (Çocuklarını ailesini ya da bu durumun geçiciliğini düşünerek) geçebilmektedir. Fakat yinede azımsanmaması gereken büyük bir çoğunluk sıkıntı veren ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu ruh haline son vermek için intihar etmektedir.

Sürekli bir iç sıkıntısı ve gezinme isteği. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kendisine yönelik olsun ya da olmasın yapılan davranış ya da sözler karşısında, tepki verme, alınganlık gösterme. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Hayatı sıkıntı verici ya da boş olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Yaşanan olaylardan kendini sorumlu tutma

Karar vermede güçlük, anımsamada zorluk [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Konsantrasyonda azalma[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Her şeyi olumsuz yanından görme, hayatı donuk ve cansız bir yer olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Beyninin durduğu ya da çalışmadığı hissini yaşama. Her şeyi geç olarak algıladığı hissini yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Karasızlık durumuna girip karar alınması gereken durumları ortada bırakma ( iş, özel ilişkiler vb) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kendini değersiz işe yaramaz ya da suçlu hissetme ( gerçekte böyle hissetmesini gerektirecek hiçbir şey olmamasına karşılık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kendine güvensizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Cinsel isteksizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Erken boşalma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kadında cinsel ilişkiye geçme korkusu (cinsel birleşmenin ağrılı olacağı korkusuyla cinsel ilişkiden ve yakınlaşmadan çekinme) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kekemelik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kalabalıklar ve yabancı topluluklar karşısında[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çekingenlik, heyecan ve huzursuzluk duyma (sosyal fobi olarak bilinen durum)

Yazılı ve sözlü sınavlarda aşırı heyecan duyma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Topluluklar karşısında konuşmaktan çekinme[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Aklından uzaklaştırmakta zorluk çektiği ve rahatsızlık veren takıntılı düşünceler içinde bulunma (kirlilik, temizlik ya da cinsellikle ilgili olabilen takıntılar) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Tedavi

Şiddet davranışı tedavi edilebilir ve kontrol altına alınabilir bir davranıştır. Gerçekte tedavi edilen depresyon hastalığı olduğundan şiddet davranışı da ortadan kalkmaktadır.

ergenlikte-korkularKorkular

Korku gündelik aktiviteleri bozmadığı, mesleğin icrasını güçleştirmediği, eğitime devamı engellemediği, ilişkilerde uyum sorunlarına yol açmadığı, yalnız başına hareket etmeyi engellemediği sürece normal olarak kabul edilebilir. Hatta bir dereceye kadar yararlıda bulunabilir. Korkunun kişiyi sonuçları kötü olabilecek olaylardan koruduğunu dahi düşünebiliriz. Yaşamın devamı içinde korku gereklidir.

Korku kişinin enerjisini ve zamanını çalmadığı ya da iç sıkıntısı ve huzursuzluğa yol açmadığı sürece normal kabul edilmektedir. Fakat bunun tam zıddı olduğunda yani korku hayatımızdan zaman enerji çalıp bunun yerine huzursuzluk verdiğinde rahatsızlık olarak kabul edilmektedir.

Zarar görmekten, bedenin bütünlüğünün bozulacağından korkmak ya da ölmekten korkmak bir dereceye kadar anlaşılabilir bir şeyken bu durum aralıklarla fakat sürekli bir şekilde tekrarı hayatı yaşanmaz bir yer haline dönüştürebilmektedir. Hatta kişiler bazen korkunun yarattığı huzursuzluğu ortadan kaldırmak için intiharı düşünebilmekte, intihar edebilmektedirler.

Korkunun böylesi azap verici ve kişinin hayatından vazgeçmesine varacak yoğunluklarda yaşanması korkunun olağan kabul edilmesi gereken bir sınırı olduğunu anlatmaktadır.

Korku çocukluk çağından başlayarak erişkin yaşamda da devam eden bir duygu halidir. Çoğunluk çağında karanlık korkusu ya da yakınlarını kaybedebileceği korkusu çocukluk çağına özgü korkular olarak örnek verilebilir. Erişkin yaşamda ise; şimşek çakmasından korkma, kapalı yer korkusu, köpek korkusu, yalnız kalma korkusu, karanlık korkusu en sık karşılaşılan korkulardır.

Abartılı diye tanımlayabileceğimiz, adeta kişinin düşüncelerinin kilitlendiği korku halleri rahatsızlık olarak kabul edilmelidir. Günlük aktivitelerin yapılmasını, iş gücün yapılmasını ve eğitimin sürdürülmesini engelleyen her korku bir rahatsızlık halidir.

Korku çoğunlukla ilerde gelişebilecek ya da mevcut durumda bir ruhsal rahatsızlığın habercisi olarak değerlendirilebilir.

Korku depresyon olarak bilinen bir ruhsal rahatsızlığın belirtisinden sadece biri olabilir. Bu nedenle korku hali ile birlikte aşağıdaki belirtilerin varlığı dikkatle incelenmelidir.

Korkunun da eşlik edebildiği uzun ya da kısa aralıklarla gelen bu depresif ataklarda;

Yorgunluk

İsteksizlik

Karamsarlık

Yersiz kuruntu ve endişeler

İştah azalması ya da artma

Uykusuzluk ya da uykuda artış

Üşüme ya da karıncalaşma hissi

Baş ağrısı

Kalp çarpıntısı

Ellerde titreme

Göğüste sıkışma ya da nefes darlığı

Ateş basmaları

Sinirlilik

Öfke patlamaları sıklıkla depresif belirtiler olarak uzun ya da kısa aralıklarla tekrarlamaktadır.

Korku hafiften ağır dereceye kadar değişik şiddetlerde kişide var olabilir. Hafif korkular kişinin kontrol altına alabildiğini sandığı korkulardır. Oysa hafif koku hafif grip gibidir. Kişinin günlük yaşamını bozmadığı ve onu elden ayaktan düşürmediği için hafif grip nasıl ayaktan atlatılıyor ise, hafif korkular da böyledir, yani ayaktan atlatılırlar. Ağır korkular ise ağır gripler gibidir. Kişiyi işinden gücünden ederler.

Korkular kişinin elinde olmayan ruh halleridir. Yani korkuya söz geçirmek diye bir şey söz konusu olamaz. Korku beynin bir üretimidir

Tedavi

Korku beynin bir faaliyetidir. Arzu duymak, endişelenmek gibi. Korkular hakkında bilgilendirilmek tedavinin önemli bir parçasıdır. İnatçı ve hayatı zorlaştırıcı korkular ilaç ve psikoterapi’nin birlikte kullanımında %100 e varan oranlarda tedavi edilebilmekte, kontrol altına alınabilmektedir.

 

Manik Depresif Hastalık

manikdepresifborusuruneİki uçlu duygudurum bozukluğu teşhisi konan hastalar ya da yakınları kendilerini kötü hissetmektedirler. Genelde ilk tepkileri hastalıklarını reddetmek olmaktadır. Tibbi açıklamalar dışında bir neden arayışına oldukça sık rastlanmaktadır.

Neden olarak en sık dile getirilen konular;

Aile içi çatışmalar-kötü giden ilişkiler-sözlü ya da fiziksel şiddete maruz kalmak-ekonomik sorunlar-eşler arası ilişkilerde sorunlar-kötü ebeveyn çocuk ilişkisi-deprem gibi doğal afetler-tıbbı bir hastalık geçirmiş ya da geçiriyor olmak

Gerçekte iki uçlu duygudurum bozukluğu; davranışlarda, düşüncelerde, enerjide ve duygudurumda kişinin yaşantısını zorlaştırıcı değişikliklere neden olan bir beyin hastalığıdır.

Hastalık, ilişkilerde, meslek-iş ve okul performansında düşmeye yol açar. Hatta yabana atılmayacak bir düzeyde intiharla sonuçlanabilir.

İki uçlu duygudurum bozukluğu çocuklukta dahil her yaşta görünebilmektedir. Toplumda görülme sıklığı % 5-30 arasında değişmektedir. Bu beş kişilik bir ailede en az bir ya da iki kişinin rahatsızlanabileceği anlamına gelmektedir. Görülme sıklığındaki bu yüksek oran iki uçlu duygudurum bozukluğunun hızlı döngülü adı verilen formundan kaynaklanmaktadır. Hızlı döngülü tip toplum içinde değişken ruh hali olan kişileri anlatmak için kullanılmaktadır. İki uçlu duygudurum bozukluğu belirtileri çocukluk ve ergenlik çağında ortaya çıkabileceği gibi çok ileri yaşlarda da ortaya çıkabilir.

İki uçlu duygudurum bozukluğu dönemler halinde seyretmektedir. Depresif-çökkün duygudurum- ya da hipomani-mani-(abartılı neşelilik-taşkın duygudurum) seyrek ya da sık tekrarlayabilir. Bazen de tansiyon ya da şeker hastalığı gibi bir yaşam boyu ilaç tedavisi ve sık takip gerektirebilen uzun seyirli bir hastalık niteliğini alabilir.

Bu kılavuz kitapçık hastalığın nedenleri kadar belirtileri, seyri ve tedavisi konusunda da açıklayıcı bilgiler sunacaktır.

Hastalık söz konusu olduğunda tam olarak kişi neler yaşamaya başlar ?

İki uçlu duygudurum bozukluğu olanlar rahatsızlıklarını anlatırken en sık aşağıdaki cümleleri kullanmaktadırlar.

Depresif dönem çok değişik görünümler çizebilir. Bu yüzden bir depresif dönemden ziyade birçok depresif dönem mevcuttur.

“Hayat boş ve anlamsız geliyor, canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Kendimi yorgun ve bitkin hissediyorum. Eskiden bana zevk veren şeyler artık zevk vermiyor. Başka zaman kolayca yapabildiğim şeyleri şimdilerde zorlanarak yapıyorum. Hiçbir şeyi aklımda tutamıyorum, sürekli unutuyorum. Olur olmaz her şeye kafa yoruyorum. Karamsarlaştım. Kendine güvenimi kaybettim. Son zamanlarda uykumda ve kilomda değişiklikler oldu. Kendimi bir konuya vermekte zorlanıyorum. Dikkatimi toparlamakta güçlük çekiyorum”.

“İçimdeki sıkıntı geçmek bilmiyor. Sürekli bir uykusuzluk çekiyorum. Son zamanlarda çok kilo kaybettim. Bazen içimdeki sıkıntı o kadar fazlalaşıyor ki ölsem de kurtulsam ya da alıp başımı uzaklara gitsem diyorum. Hatta bazen aklımdan bir an için intihar etmek geçiyor. Çocuklarımı ya da beni sevenleri düşündüğümde çabucak bu fikirden uzaklaşıyorum. İnsanlardan uzak kalmak istiyorum. Sesler ya da gürültülü yerler bana rahatsızlık veriyor. En ufak şeyleri büyütüyor sorun yapıyorum. Çevremdeki kişilere karşı kırıcı olmaya başladım. Çocuklarımı hırpaladığım oluyor. Nerdeyse her şey benim için endişe kaynağı. Her an kötü bir şey olacak gibi hissediyorum”.

“Geçmek bilmeyen yıllardır devam eden baş ağrılarım var. Son zamanlar da sıklıkla bayılma nöbetleri geçiriyorum. Acile gidiyoruz. Bayılmalarımın psikiyatrik bir rahatsızlıkla ilişkili olabileceği söyleniyor. Bir iğne vurup eve gönderiyorlar. Bayılmalarım olduğunda kafamda sıkıntı veren bir konuyu düşünüyor oluyorum. Gergin yorgun ve isteksiz bir ruh halinde kendimi buluyorum. Ani parlamalarım olabiliyor”.

Hastanın kendisi bu kötü ruh halinin hiç değişmediğini birkaç gün, hafta, ay ya da yıllardır sürdüğünü söyler.

Psikiyatri uzmanı tarafından sorgulanmadıkça hasta ya da yakınları hastanın kendini iyi hissettiği dönemlerden söz etmemektedirler. Hasta ve hasta yakınları hastanın kendini iyi hissettiği dönemleri çoğu zaman normal karşılamaktadırlar. İyi hal hastanın kişiliği gibi düşünülmektedir.

Hasta yakınlarının “ Normalde çok neşeli, hayat dolu biridir” dedikleri ve rahatsızlık dönemi olarak algılamadıkları dönemdir bu.

Hasta mani-hipomani dönemini anlatırken aşağıdaki cümleleri kurabilmektedir.

“Kendimi iyi hissettiğimde keyifli ve neşeli biri oluyorum. Arkadaşlarımla ve yakınlarımla birlikte olmak istiyorum. İçimde bir rahatlık ve ferahlık hissediyorum. Kendimi daha enerjik zinde ve canlı hissediyorum. İşlerimi rahatlıkla yapıyorum. Bu anlarda kendimi hiç kötü olmayacakmışım gibi düşünüyorum. Yorulmak nedir bilmiyorum. Sürekli bir koşuşturma halindeyim. Kendime güvenim artıyor. Daha kararlı ve anlayışlı biri oluyorum. Başka zaman beni kızdıran ya da üzen konu davranış ya da sözler böyle zamanlarda beni etkilemiyor”

“Bazen aklıma yaratıcı fikirler geliyor. Bu durum bana çok haz veriyor. Aynı anda birkaç şeyi bir arada düşünüp her şeye yetişmeye çalışıyorum. Bu an hiç bitsin istemiyorum. Her şey gözüme çok hoş gözüküyor. Hayatı parlak ve renkli bir yer olarak algılıyorum. Birçok şeyi başarabileceğim hissini yaşıyorum. Kararlar alıyor ve hızla uygulamaya geçiyorum. Bu kararlardan bazıları sonradan pişmanlık duyabileceğim kararlar olabiliyor. Konuşmak ve anlatmak istiyorum. Bazen insanları sıktığımı fark etsem de kendime engel olamıyorum. Sonra birden hoşlanmadığım bir durumla karşılaştığım da birden değişiveriyor sıkıntılı ve isteksiz bir ruh halinde kendimi buluyorum”

“Çok kararsız davranabiliyorum. Birkaç saat önce verdiğim karardan pişmanlık duyup vazgeçebiliyorum. Her şey yolunda giderken birden her şey bana anlamsız ve boş gelebiliyor. Diyelim ki evden çıktım ve arkadaşlarımla buluşmaya gidiyorum. Ya yolda giderken bazen de hoş bir sohbetin bir anında içime sıkıntı giriyor, oraya gitmemek ya da o anda oradan uzaklaşmak istiyorum. Bu karasızlık ilişkilerimde de kendini gösteriyor kalıcı ve sürekli ilişkiler geliştirmekte zorlanıyorum. Ya da çok hoşlandığım bir şeyden anlamsızlık vermesi ya da sıkıntı hissettirmesi nedeniyle o iş kişi ya da konudan uzaklaşıyorum. Çevremdekiler benim dengesiz biri olduğumu söylüyor. Sanırım öyleyim. Yanardöner bir halim var. Bazen ben dahi kendimi anlamakta bu olup bitenlere anlam vermekte zorlanıyorum. Ama artık bu durum beni fazlasıyla yordu. Bende bu duruma bir çare bulmak için buraya geldim”

“Düşüncelerim o kadar hızlı ve çeşitli ki kendimi dayanılmaz bir baskı altında hissediyorum. Tek bir nokta da durmam gittikçe olanaksızlaşıyor….. Her şey netliğini yitirmeye başlıyor. Kafam karışıyor….. Huzursuz ve gergin bir insana dönüşüyorum…. kontrolden çıkmam an meselesi….”

İki uçlu dıuygudurum bozukluğu olan hastalar, iyiyken çoğunlukla özgüven artışının da etkisiyle bir daha kötü olmayacaklarını, olsalar da üstesinden gelebileceklerini düşünürler. Kötü olduklarında ise bu sıkıntılı ve keyifsiz ruh hallerinin hep devam edeceği karamsarlığına kapılırlar.

Hastalar depresif dönemlerindeyken tedavi diğer bir deyişle çözüm arayışlarına yönelirler.

Öfke patlamaları, sinirlilik, çabuk parlama, alınganlık ya da şiddete yönelik davranışlar (aile fertlerine ya da eşyalara zarar verme) sık sık hastadan çok hasta yakınlarının şikayetçi oldukları ve bir çözüm aradıkları yakınmalardır.

Aksine; hayattan zevk alamama, isteksizlik, yorgunluk, her şeyi sorun yapıp büyütme, unutkanlıklar hasta yakınlarından çok hastaların dile getirdikleri şikayetlerdir .

İki uçlu duygudurum nedir? Yukarıda ya da aşağıda olmakla ne anlatılmaktadır?

İki uçlu duygudurum bozukluğu olarak da bilinen manik-depresif hastalık adından da anlaşılacağı gibi birbirine tamamen zıt iki dönemden oluşmaktadır. Her iki dönemin de ortak özelliliği ilişkilere ya da olaylara farklı bir bakış açısından bakmaya izin vermemesidir. Yani; depresif dönemde kişi yaşamında iyi giden şeyleri göremezken, hipomani-mani döneminde ise yaşamındaki kötü giden şeyleri görememektedir. Depresif (aşağıda iken) dönemde, kişi derin bir kuyunun içine düşmüş gibidir. Hayatı soğuk duvarlarla çevrili sıkıntı ya da bunaltı veren aşılamaz bir yer olarak algılamaktadır. Hastaya karamsar ya da negatif bir ruh hali egemendir. Hipomani-mani döneminde ise bu dönemin şiddetine bağlı olarak hasta, ayaklarını bazen yere yakın bazen de çok yukarılarda ama her halükarda ayakları yerden kopuk bir vaziyette kendini hissetmektedir. Hayatı engelsiz ve engebesiz bir yer olarak algılamaktadır. Her şeye pozitif olarak bakmakta ve aşılamayacak bir sorun yok gibi görmektedir.

İki uçlu duygudurum bozukluğu potansiyeli taşıyan bir kişi istikrarlı diyebileceğimiz bir ruh halini hiç yaşamamış bir kişidir. İki uçlu duygudurum bozukluğu olan bir kişi ise istikrarsızlığın görünür hale geldiği bir kişidir.

Bu durum aynı anda iki kanalı izlemeye izin vermeyen televizyon seyretmeyi andırmaktadır. Kanalın birinde hayat romantik-serüven dolu bir yerken diğer bir kanalda hayat can sıkıcı konuların işlendiği tekdüze, boş, drama ağırlıklı bir yere dönüşmektedir. Üstelik kanalların kontrol edilemediği bir televizyondur bu. Kanal da ne varsa o izlenecektir. Kanalları kontrol edebilecek aparat ise, en azıdan şimdilik ilaçlar gibi gözükmektedir.

Hastalığın manik-hipomanik (yukarıda olma hali) döneminin olası belirtileri;

  • Kendini zinde canlı ya da enerjik hissetme ( hasta ve yakınlarının iyiyken işini gücünü yapar dedikleri dönem)

  • Birçok şeyin üstesinden gelebileceğini sorunları aşabileceğini düşünme, diğer bir deyişle kendine güvende artış

  • Beyninin hızlı çalıştığını aynı anda birkaç şeyi düşünebildiğini hissetme (haz ve keyif veren konularda ya da tam tersi sıkıntı veren konularda)

  • Aynı anda birkaç şeye yönelebilme

  • Hiç yorulmayacak gibi hissetme

  • Diğerlerinin izlemesini zorlaştıracak şekilde hızlı konuşma, konudan konuya atlama

  • Cinsel istekte artış, uygunsuz sonradan hiç de doğru bir davranış değildi dedirtecek türden cinsel girişimlerde bulunma

  • Eleştirel söz ya da davranışlar karşısında öfke patlamaları, eleştirel olduğunu düşündüğü kişi ya da kişilerden uzaklaşma

  • Hasta olduğunu inkar etme, hayatında aksayan ya da yolunda gitmeyen konuları göz ardı etme, hayattan ve içinden yükselen duygulardan yersiz bir memnuniyet duyma

  • Kendindeki iyilik halini her şeyin yolunda gitmesine ve her zorluğun üstesinden gelebileceğini düşünmeye bağlama

  • Zeka yetenek ve maddi olanaklarıyla bağlantılı olmayacak oranda kendini sosyal hiyerarşinin üst noktalarında hissetme ve buna uygun davranma. Ya da duygu haliyle uyumlu olmayacak şekilde herkesten ve her şeyden şüphe edebilme

  • Dikkat dağınıklığı

  • Israrcı ve inatçı bir tutum takınma

  • Abartılı iyilik halinin normal olduğunu düşünme

  • Karnından yükselen nedensiz bir heyecan dalgası hissetme-salıncakta yukarı çıkıp aşağı inerken duyulan hisse benzetilmektedir

  • Sosyal girişkenlikte artış

  • Ortamla bağdaşmayan gülme ya da neşelilik hali

  • Hayatı daha parlak ve renkli olarak algılama

  • Konuşma ve anlatma isteğinin yoğun olması

  • İçinin kıpır kıpır olduğunu hissetme

  • Alkol, esrar, kokain gibi maddeleri kullanmaya eğilim

  • Geliri ve parasal birikimiyle bağdaşmayan ölçülerde alış-veriş yapma ya da para harcama davranışında artış. Yüklü kredi kartı borçları, riskli yatırımlara yönelip ticari iflas ya da başarısızlıklar yaşama bu döneme özgü durumlardır.

  • Uyku ve iştahta artma ya da azalma şeklinde değişiklikler.

  • Manik-hipomanik dönem günlerce ya da aylarca sürdüğünde, hasta az uyumasına karşılık oldukça zinde kalktığını gün içinde yorgunluk hissetmediğini az uyku ile de yetinebildiğini söylemektedir.

  • Hep iyi olacağını, iyi kalabilmeyi başarabileceğini düşünme

  • Yeniden kötü olabileceğini ya da bu iyi halin kısa sürebileceğini düşünerek endişelenebilme

  • Spontan dikkat olarak ta bilinen anlık dikkatte artış. Diğer bir deyişle hasta detayları fark edebilme yeteneğinde artıştan söz etmektedir.

  • Neşeli konuşkan cana yakın cinsel konularda ya da toplumun tabu olarak gördüğü konularda kendini rahat hissetme bu konularda rahatlıkla konuşabilme (hasta yakınlarının hasta için iyiyken neşeli, konuşkan cana yakın esprili biridir dediği dönem).

  • Yukarıda anlatılanlar gibi hissetmek düşünmek ve davranmak için görünürde hiçbir neden yoktur. Hastanın ve ailesinin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal-kültürel koşullar düşünüldüğünde hastanın yaşadığı hislerle bir zıtlık mevcuttur. Ya da hastanın hisleri, düşünce ve davranışları zeka ve yeteneğiyle uyumsuzdur. Yani hastanın yaşadığı ya da hissettiği her şey abartılıdır. Başka bir deyişle bir uçan balon hali vardır. Ta ki balonun havası tükeninceye kadar. Havanın tükenmesi ise bazen dakikalar, bazen saatler, bazen günler, bazen haftalar, bazen de ayları alabilmektedir.

  • Bazen de mevsim durumuna göre alçalma ve yükselmeler olabilmektedir.

Yükselmiş duygudurumda mani tepe noktayı işaret ederken hipomani ise hafif ya da orta dereceli maniyi anlatmaktadır. Yine hipomaninin yumuşak olarak tanımlan dışardan bir uzman gözüyle bakılmadıkça anlaşılamayan formları vardır. Hipomani dikkate alınmayıp gerekli şekilde tedavi edilmezse maniye dönüşebilir.

Hastalığın depresyon döneminin (aşağıda olma hali) olası belirtileri

Manik-hipomanik döneme göre değerlendirildiğinde;

  • Hasta kendisini yorgun halsiz ve keyifsiz hissetmektedir, başka zaman kolaylıkla yapabildiği günlük işlerini ya da işini artık kendini zorlayarak yapabilmektedir.

  • Günlük işlerini (ev temizliği alışveriş vb.), işini ya da sosyal ilişkilerini sürdürmekle ilgili bir isteksizlik mevcut olmasına karşılık bu tip aktiviteleri görev ve zorunluluk olduğu için yerine getirmektedir.

  • Hastaların bir kısmı havanın basık olduğu dönemlerde kendini daha kötü hissettiğini belirtmektedirler.

  • Sıkıntı ve üzüntü verecek konulara takılıp kalma. Hastanın bu tür konulardan uzaklaşma isteği ve çabası olmasına karşılık bunu başaramama

  • Sürekli bir endişe ve karamsarlık hali.Hasta yakınları, sürekli olumlu telkinlerde bulunmalarına karşılık hastanın bu ruh halinden çıkamadıklarını söylemektedirler. Bazen hastanın kendiside endişe edecek ya da üzülecek bir durum olmamasına, iyi bir aile iyi bir eşe sahip olduklarını, parasal sorunları olmamalarına rağmen neden böyle hissettiklerini anlayamadıklarını belirtmektedirler.

  • Hareketlerde bir yavaşlama, dalıp gitmeler, dalgınlık halleri.

  • Unutkanlık, dikkatini bir konuya vermede güçlük ( Hasta ve yakınları unutkanlık halinin son zamanlarda arttığını geçmişte böyle sorunları olmadığını söylemektedir).

  • Alkol, esrar, kokain gibi maddeleri kullanmaya eğilim

  • İştah ve uykuda artma ya da azalma şeklinde değişiklikler. Gün içinde uyku uyumaya eğilimli olma. Depresif dönem günler ya da aylar sürdüğünde hasta, uykuya dalamamaktan sık sık uyanmaktan yakınabilmektedir. Uyusa bile uykusunu alamadığından şikayetçi olabilmektedir. Kilo kaybı ya da kilo artışları hastanın yakındığı konular arasındadır.

  • Hasta ağzının tadının kalmadığını ne yese tat alamadığını söyleyebilmektedir.

  • Kalabalıklarda sıkılma

  • Seslere tahammülsüzlük

  • Ağlama krizleri

  • Çekingen davranışlar sergileme

  • Baş ve vücudun değişik bölgelerinde ağrılar

  • Başını alıp uzaklara gitmek istediğini belirtme

  • Aklından bir an için intihar düşüncesinin geçmesi

  • Öfke nöbetleri

  • İnsanlara ya da eşyalara zarar verme isteği

  • Aklından uzaklaştıramadığı takıntılı düşünceler

  • Geçmişe ya da geçmişte yaşanılanlara takılıp kalma

  • Nedensiz bir korku ve heyecan

  • Aklını yitireceği ya da delireceği korkusu

  • Ani parlama, öfke patlamaları, insanlara ya da evdeki eşyalara zarar verebilme (bu dönemde yasal suç işleyebilme olasılığı artmaktadır).

  • Anlık kendine zarar verme diğer bir deyişle intihar etme isteği ortaya çıkabilmektedir. Hasta çoğunlukla anlık gelen ve kısa süren bu intihar etme isteğinin önüne (çocuklarını ailesini ya da bu durumun geçiciliğini düşünerek) geçebilmektedir. Fakat yinede azımsanmaması gereken büyük bir çoğunluk sıkıntı veren ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu ruh haline son vermek için intihar etmektedir.

  • Sürekli bir iç sıkıntısı ve gezinme isteği.

  • Kendisine yönelik olsun ya da olmasın davranış ya da sözler karşısında, tepki verme alınganlık gösterme.

  • Hayatı sıkıntı verici ya da boş olarak algılama.

  • Yaşananlardan kendini sorumlu tutma

  • Karar vermede güçlük, anımsamada zorluk

  • Konsantrasyonda azalma

  • Her şeyi olumsuz yanından görme, hayatı donuk ve cansız bir yer olarak algılama.

  • Beyninin durduğu ya da çalışmadığı hissini yaşama. Her şeyi geç olarak algıladığı hissini yaşama

  • Karasızlık durumuna girip karar alınması gereken durumları ortada bırakma ( iş, özel ilişkiler vb)

  • Kendini değersiz işe yaramaz ya da suçlu hissetme ( gerçekte böyle hissetmesini gerektirecek hiçbir şey olmamasına karşılık)

Psikiyatri dışındaki branş dalları tarafından fiziksel bir hastalığa bağlı olmadığı belirtilen iki uçlu duygudurum bozukluğunda gözükebilen bedensel şikayetler;

    • Baş dönmesi

    • Sersemlik hissi

    • Göğüste sıkışma hissi ya da nefes darlığı

    • Boğazda düğümlenme hissi

    • Kalp çarpıntıları

    • Mide ağrıları, şişkinlik hissi bulantı ve kusmalar

    • Vücutta yaygın kaşıntı

    • Sık idrar çıkma

    • Aşırı terleme

    • Vücutta yaygın bir şekilde uyuşma ve damarlarda çekilme hissi

    • Konuşma güçlüğü

    • Ses kısıklığı

    • Kulak çınlaması

    • kekeleme

    • Kaslarda kasılma hissi

    • Bayılmalar

    • Bacaklarda huzursuzluk hissi

Depresif dönemler hafif, orta, şiddetli ya da ağır olarak tanımlanabilmektedir.

Hastalığın mani-hipomani ve depresif dönemlerinde hasta gerçekte olmayan ve varsanı adı verilen şeyler işitilebilir ve/veya görülebilir. Hasta yine hezeyan olarak adlandırılan gerçekle bağdaşmayan düşüncelere kapılabilir. Kişi yükselmiş duygudurumundayken kendisinin çok varlıklı, peygamber ya da devlet başkanı olduğu gibi hezeyanlara kapılabilir. Depresif dönemde ise kendini değersiz veya cezalandırılması gereken kişi gibi hissedebilir. Varsanılar ya da hezeyanlar iki uçlu duygudurum bozukluğuna psikotik karakter kazandırırlar.

İki uçlu bozukluk nasıl tedavi edilir

İki uçlu duygudurum bozukluğunun tedavisinde ilaç tedavisi temel tedavi yaklaşımıdır. İlaç tedavisi dışındaki yaklaşımlar ( EKT dışında ) destekleyici niteliktedir. Tedaviden kastedilen şey hastalığın tamamen ortadan kaldırılması değildir. Kastedilen şey iki uçlu duygudurm bozukluğunun kontrol altına alınmasıdır. Tedavinin hastalık üzerine olan etkisi sıklık ve şiddeti azaltması biçimindedir.

Tedavi altındayken de hastalığın sıklık ve şiddetinde artmalar olabilmektedir. İlaç tedavisine zaman içinde tolerans gelişebilmektedir. Yani ilaç zaman içinde etkinliğini yitirebilmektedir. Hastalığın seyri yani sıklık ve şiddeti her hastaya göre değiştiğinden hastalığın ilerleyen zamanlarda nasıl seyredeceği bilinemez. Bu nedenle hastalığın ilk dönemi tedavi edildikten sonra ilaç tedavisine hasta ve yakınları bilgilendirilerek ara verilir Hastalık tekrar ettiğinde ilaç tedavisine yeniden başlanır. Sıklık ve şiddet dikkate alınarak koruyucu tedavinin uygulanıp uygulanamayacağına karar verilir.

Hasta ve hasta yakınları bu nedenle tedaviden beklentilerini çok iyi ayarlamalıdırlar. Tedavi konusunda hasta ve hasta yakınları psikiyatr ile işbirliği içinde olmalıdır. Akıllarına takılan soruları çekinmeden psikiyatra aktarmalıdırlar. Hasta yakınları tedavinin etkinliğine yardımcı olmalıdırlar. Bunu yaparken de hastalık belirtileri, belirtilerin seyri ve ilaçlar ile ilgili günlük kayıtlar tutmaları tedaviye yardımcı olacaktır.

Beyinde bulunan çok sayıda sistem hastalık belirtilerinden ayrı ayrı sorumlu olabileceğinden birden fazla ilaç kullanımı söz konusu olabilecektir.

Hamile kalmayı düşünen hastalar ilaç tedavisi altındayken psikiyatr ile işbirliği yapmalıdırlar. İlaçların anne karnındaki fetüs ve emzirilen bebek üzerinde zarar verici kalıcı etkileri olabilmektedir. Hamile kalma düşüncesi varsa riskler psikiyatrla konuşulmalıdır.

Antidepresanlar ağırlıkla olmakla birlikte duygudurum dengeleyici olarak bilinen ilaçların depresif dönemde kullanıldıklarında mani-hipomani oluşturma riskleri vardır. Bu nedenle ilaç tedavisi altındayken olağandışı keyiflilik ve neşelilik haline hasta yakınları şüpheyle yaklaşmalıdırlar. Aynı zamanda depresif dönemdeyken kullanılan ilaçlar depresyonu şiddetlendirebilirler.

Antidepresanlar ve duygudurum dengeleyicilerinin kullanımı sırasında yukarıda belirtilen dönemler arası geçişler ya da bir dönemin şiddetlenmesi var olan bir hastalığın şiddetlenmesi ya da görünür hale gelmesi anlamına gelmektedir. Bu demektir ki ilaçlar bir hastalığa yol açmamaktadırlar. Yalnızca var olanı körüklemektedirler.

İki uçlu duygudurum bozukluğu olan hastalar söz konusu olduğunda; Hafif ya da orta düzeyde bir depresif döneme ilaç yanıtı (tedavi dozları uygulandığında) 2-3 gün içinde ortaya çıkabilmektedir. Depresif dönemin ağır seyrettiği durumlarda ilaca tam yanıt birkaç haftayı alabilmektedir. Şiddetli bir mani nöbetinin antipsikotikler ya da duygudurum dengeleyicileri ile baskılanması birkaç ayı alabilir. Duygudurum dengeleyicileri ya da antipsikotik ilaçlarla hafif ve orta dereceli mani-hipomani dönemlerinin kontrol altına alınması ise 3 ya da 5 gün içinde mümkün olabilmektedir.

Manik-depresif hastalık tedavisinde kullanılan ilaçlar birkaç gurup altında toplanmaktadır. Bunlar antidepresanlar, antiepileptikler ve antipsikotiklerdir.

Antidepresanlar duygudurumu rahatsızlık öncesine döndürebilme kapasitesindedirler. Yalnız yükselmiş duygudurumu aşağı çekememektedirler. Yükselmiş duygudurumu-hipomani- baskılama ya da aşağı çekmeye yardımcı olan ilaçlar duygudurum düzenleyici olarak bilinen antiepileptikler, antipsikotikler ve benzodiazepin grubu ilaçlardır. Duygudurum düzenleyicilerin bir kısmı alçalmış ya da çökmüş duygudurumu orta noktaya yakınlaştırabilme özelliğine sahiptirler.

woow_ekm_002-300x300Kıskançlık-Aldatıldığını Düşünme

Kardeşini eşini ya da bir başkasını kıskanma bir yere kadar normal bir davranış olarak kabul edilebilir. Kıskanma karşıdaki kişiye şiddet uygulama, onu baskı altına alma, öfkelenmeye varmıyorsa bu geliştirici olarak bile kabul edebilir. Çoğunlukla gördüğümüz kıskançlık türü karşıdakine zarara verici onu bunaltıcı ve baskı altına almaya yöneliktir. Kıskançlık hissi çoğunlukla bir ruhsal hastalık belirtisidir. Ağırlıkla depresyon ya da hızlı döngülü iki uçlu duygudurum hastalığı olarak bilinen ruhsal hastalığı olan kişilerde gözükür.

Eşlerden biri aldatıldığını düşünüyor ve böyle bir şey olmadığına dair yapılan açıklamalara rağmen fikrinden vazgeçmiyorsa bir ruhsal hastalıktan şüphelenmeli ya da şüphelenilmelidir. Böylesi bir fikre yani aldatılacağı ya da aldatıldığı fikrine saplanıp kalmış ruhsal rahatsızlığı olan kişiler böyle bir şey olmadığına dair yapılan açıklamalardan kanıtlardan etkileniyor görünseler bile hemen arkasından bu düşüncelerini sürülürler. Ara ara her şey normalmiş ya da yoluna girmiş gibi davranabilirlerde. Bu da rahatsızlıklarının kesintili olarak gidip gelmesinden kaynaklanmaktadır. Kıskançlık ya da aldatıldığını dair düşünceleri ya da hisleri bulunan kişilerde aşağıdaki ruhsal rahatsızlık belirtileride beraberinde gözlenebilir.

  • Kişi ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kendisini yorgun ve enerjisi azalmış gibi hissetmektedir, başka zaman kolaylıkla yapabildiği günlük işlerini ya da işini artık kendini zorlayarak yapabilmektedir.
  • Günlük işlerini (ev temizliği alışveriş vb.), işini ya da sosyal ilişkilerini ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) sürdürmekle ilgili bir isteksizlik mevcut olmasına karşılık bu tip aktiviteleri görev ve zorunluluk olduğu için yerine getirmektedir.
  • Hastaların bir kısmı ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) havanın basık olduğu dönemlerde kendini daha kötü hissettiğini belirtmektedirler.
  • Sıkıntı ve üzüntü verecek konulara ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) takılıp kalma. Hastanın bu tür konulardan uzaklaşma isteği ve çabası olmasına karşılık bunu başaramama
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) endişe ve karamsarlık hali mevcuttur. Hasta yakınları, sürekli olumlu telkinlerde bulunmalarına karşılık hastanın bu ruh halinden çıkamadıklarını söylemektedirler. Bazen hastanın kendiside endişe edecek ya da üzülecek bir durum olmamasına, iyi bir aile ve iyi bir eşe sahip olmalarına, parasal sorunları olmamalarına rağmen neden böyle hissettiklerini anlayamadıklarını belirtmektedirler.
  • Hareketlerde ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) bir yavaşlama, dalıp gitmeler, dalgınlık halleri.
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) unutkanlık, dikkatini bir konuya vermede güçlük (Hasta ve yakınları unutkanlık halinin son zamanlarda arttığını geçmişte böyle sorunları olmadığını söylemektedir).
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) veyahut sürekli alkol, esrar, kokain gibi maddeleri kullanmaya eğilim
  • İştah ve uykuda ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) artma ya da azalma şeklinde değişiklikler. Gün içinde uyku uyumaya eğilimli olma. Depresif dönem günler ya da aylar sürdüğünde hasta, uykuya dalamamaktan sık sık uyanmaktan yakınabilmektedir. Uyusa bile uykusunu alamadığından şikâyetçi olabilmektedir. Kilo kaybı ya da kilo artışları hastanın yakındığı konular arasındadır.
  • Hasta ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağzının tadının kalmadığını ne yese tat alamadığını söyleyebilmektedir.
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kalabalıklarda sıkılma
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) seslere tahammülsüzlük
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağlama krizleri
  • Çekingen davranışlar sergileme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Başını alıp uzaklara gitmek istediğini belirtme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklından bir an için intihar düşüncesinin geçmesi[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Öfke nöbetleri [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • İnsanlara ya da eşyalara zarar verme isteği [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklından uzaklaştıramadığı takıntılı düşünceler. Geçmişe ya da geçmişte yaşanılanlara ya da bugünlerde yaşanılan sıkıntı veren konulara abartılı bir biçimde takılıp kalma. Hastalar bu durumu kasetin geri saymasına ya da bozuk plağın hep aynı yeri çalmasına benzetmektedirler. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Nedensiz bir korku ve heyecan [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Evham ya da diğer bir deyişle abartılı yersiz düşünceler [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklını yitireceği ya da delireceği korkusu [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kalp krizi geçireceği, felç olacağı, düşüp bayılacağı ya da nefessiz kalacağı korkusu yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Yalnız dışarı çıkamama ya da yalnız kalamama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kötü bir hastalığı ya da kanser olduğun ilişkin zihni meşgul eden düşünce ve korkular içinde bulunma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ani parlama, öfke patlamaları, insanlara ya da evdeki eşyalara zarar verebilme (bu dönemde yasal suç işleyebilme olasılığı artmaktadır). [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Anlık kendine zarar verme diğer bir deyişle intihar etme isteği ortaya çıkabilmektedir. Hasta[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çoğunlukla anlık gelen ve kısa süren bu intihar etme isteğinin önüne (Çocuklarını ailesini ya da bu durumun geçiciliğini düşünerek) geçebilmektedir. Fakat yinede azımsanmaması gereken büyük bir çoğunluk sıkıntı veren ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu ruh haline son vermek için intihar etmektedir.
  • Sürekli bir iç sıkıntısı ve gezinme isteği. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kendisine yönelik olsun ya da olmasın yapılan davranış ya da sözler karşısında, tepki verme, alınganlık gösterme. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Hayatı sıkıntı verici ya da boş olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Yaşanan olaylardan kendini sorumlu tutma
  • Karar vermede güçlük, anımsamada zorluk [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Konsantrasyonda azalma[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Her şeyi olumsuz yanından görme, hayatı donuk ve cansız bir yer olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Beyninin durduğu ya da çalışmadığı hissini yaşama. Her şeyi geç olarak algıladığı hissini yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Karasızlık durumuna girip karar alınması gereken durumları ortada bırakma ( iş, özel ilişkiler vb) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kendini değersiz işe yaramaz ya da suçlu hissetme ( gerçekte böyle hissetmesini gerektirecek hiçbir şey olmamasına karşılık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kendine güvensizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Cinsel isteksizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Erken boşalma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kadında cinsel ilişkiye geçme korkusu (cinsel birleşmenin ağrılı olacağı korkusuyla cinsel ilişkiden ve yakınlaşmadan çekinme) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kekemelik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kalabalıklar ve yabancı topluluklar karşısında[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çekingenlik, heyecan ve huzursuzluk duyma (sosyal fobi olarak bilinen durum)
  • Yazılı ve sözlü sınavlarda aşırı heyecan duyma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Topluluklar karşısında konuşmaktan çekinme[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklından uzaklaştırmakta zorluk çektiği ve rahatsızlık veren takıntılı düşünceler içinde bulunma (kirlilik, temizlik ya da cinsellikle ilgili olabilen takıntılar) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Psikiyatri dışındaki branş dalları tarafından fiziksel bir hastalığa bağlı olmadığı belirtilen ve depresyon döneminde görülebilen bedensel rahatsızlıklar;

  • Baş dönmesi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Sersemlik hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Göğüste sıkışma hissi ya da nefes darlığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Boğazda düğümlenme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kalp çarpıntıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Mide ağrıları, şişkinlik hissi bulantı ve kusmalar [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Vücutta yaygın kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Sık idrar çıkma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ellerde, kollarda, ayaklarda ve vücutta şişlik hissi, elleri kapamada güçlük[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aşırı terleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Vücutta yaygın bir şekilde uyuşma ve damarlarda çekilme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Konuşma güçlüğü [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ses kısıklığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kulak çınlaması [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kekeleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kaslarda kasılma hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Bayılmalar[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Bacaklarda huzursuzluk hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Özellikle kol ve bacaklarda üşüme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ateş basmaları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Baş ağrıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Boyun, omuz, sırt ve bacaklarda kendini gösteren yaygın ağrılar (fibromiyalji olarak bilinen hastalık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Kiskanclik ya da aldatildigina ilişkin fikre saplantili sekilde takılma agirlikla olarak yukardaki depresif belirtlerin bir kismi ile birlikte bulunur.

Tedavi

Kiskancligin ya da aldatildigina-aldatilacagina ilişkin düşüncenin tedavisi bu türden düşüncenin yeşermesine neden olan ruhsal hastaligin tedavisi ile birliktedir. Tedavi ilac ve pskitoterapi birlikte ya da ayri ayri olarak yapilmaktadir.

uykusuz-300x300Uykusuzluk

Uykusuzluk bir ruhsal hastalık belirtisidir. Ağırlıkla depresyon hastalığının bir belirtisidir. Çoğunlukla uykuya dalma güçlüğü ya da az uyuma şeklinde seyreder. Hastalar uykuya dalamamaktan ya da kesik kesik uyumadan, uyusalarda uykularını alamamaktan şikayet ederler. Bazen uykusuz kaldıklarının ertesi günü yorgun, keyifsiz ve sinirli olduklarından yakınırlar. Bazen de uykusuz kalmalarına rağmen ertesi gün dinç ve keyifli olduklarından söz ederler.

Uykusuzluktan yakınan kişiler depresyon hastalığının diğer şikayetlerini de yaşamalarına karşılık bu durumu uykusuzluğa bağladıklarından şikayetçi olmazlar. Hasta ara ara kendini yorgun, keyifsiz ve sinirli ya da huzursuz evhamlı hissetmesine rağmen bu durumu uykusuz kalmasına bağladığından depresyon hastalığı yaşadığını fark edemez. Oysa depresyon hastaları uykusuzluk yaşamasalarda isteksiz yorgun ve sinirli olabilmektedir. Yani uykusuzlukla kötü hissetme Arasında bir ilişki yoktur. Sanılanın aksine uykusuzluk yaşayan yada düzenli uykusu olan depresyon hastaları aşağıdaki sıkıntılarıda aralıklı olarak bir kaç saat ya da bir kaç gün, bir kaç hafta ya da bir kaç ay aralıklı olarak yaşamaktadırlar.

  • Kişi ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kendisini yorgun ve enerjisi azalmış gibi hissetmektedir, başka zaman kolaylıkla yapabildiği günlük işlerini ya da işini artık kendini zorlayarak yapabilmektedir.
  • Günlük işlerini (ev temizliği alışveriş vb.), işini ya da sosyal ilişkilerini ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) sürdürmekle ilgili bir isteksizlik mevcut olmasına karşılık bu tip aktiviteleri görev ve zorunluluk olduğu için yerine getirmektedir.
  • Hastaların bir kısmı ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) havanın basık olduğu dönemlerde kendini daha kötü hissettiğini belirtmektedirler.
  • Sıkıntı ve üzüntü verecek konulara ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) takılıp kalma. Hastanın bu tür konulardan uzaklaşma isteği ve çabası olmasına karşılık bunu başaramama
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) endişe ve karamsarlık hali mevcuttur. Hasta yakınları, sürekli olumlu telkinlerde bulunmalarına karşılık hastanın bu ruh halinden çıkamadıklarını söylemektedirler. Bazen hastanın kendiside endişe edecek ya da üzülecek bir durum olmamasına, iyi bir aile ve iyi bir eşe sahip olmalarına, parasal sorunları olmamalarına rağmen neden böyle hissettiklerini anlayamadıklarını belirtmektedirler.
  • Hareketlerde ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) bir yavaşlama, dalıp gitmeler, dalgınlık halleri.
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) unutkanlık, dikkatini bir konuya vermede güçlük (Hasta ve yakınları unutkanlık halinin son zamanlarda arttığını geçmişte böyle sorunları olmadığını söylemektedir).
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) veyahut sürekli alkol, esrar, kokain gibi maddeleri kullanmaya eğilim
  • İştah ve uykuda ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) artma ya da azalma şeklinde değişiklikler. Gün içinde uyku uyumaya eğilimli olma. Depresif dönem günler ya da aylar sürdüğünde hasta, uykuya dalamamaktan sık sık uyanmaktan yakınabilmektedir. Uyusa bile uykusunu alamadığından şikâyetçi olabilmektedir. Kilo kaybı ya da kilo artışları hastanın yakındığı konular arasındadır.
  • Hasta ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağzının tadının kalmadığını ne yese tat alamadığını söyleyebilmektedir.
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kalabalıklarda sıkılma
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) seslere tahammülsüzlük
  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağlama krizleri
  • Çekingen davranışlar sergileme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Başını alıp uzaklara gitmek istediğini belirtme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklından bir an için intihar düşüncesinin geçmesi[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Öfke nöbetleri [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • İnsanlara ya da eşyalara zarar verme isteği [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklından uzaklaştıramadığı takıntılı düşünceler. Geçmişe ya da geçmişte yaşanılanlara ya da bugünlerde yaşanılan sıkıntı veren konulara abartılı bir biçimde takılıp kalma. Hastalar bu durumu kasetin geri saymasına ya da bozuk plağın hep aynı yeri çalmasına benzetmektedirler. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Nedensiz bir korku ve heyecan [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Evham ya da diğer bir deyişle abartılı yersiz düşünceler [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklını yitireceği ya da delireceği korkusu [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kalp krizi geçireceği, felç olacağı, düşüp bayılacağı ya da nefessiz kalacağı korkusu yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Yalnız dışarı çıkamama ya da yalnız kalamama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kötü bir hastalığı ya da kanser olduğun ilişkin zihni meşgul eden düşünce ve korkular içinde bulunma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ani parlama, öfke patlamaları, insanlara ya da evdeki eşyalara zarar verebilme (bu dönemde yasal suç işleyebilme olasılığı artmaktadır). [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Anlık kendine zarar verme diğer bir deyişle intihar etme isteği ortaya çıkabilmektedir. Hasta[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çoğunlukla anlık gelen ve kısa süren bu intihar etme isteğinin önüne (Çocuklarını ailesini ya da bu durumun geçiciliğini düşünerek) geçebilmektedir. Fakat yinede azımsanmaması gereken büyük bir çoğunluk sıkıntı veren ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu ruh haline son vermek için intihar etmektedir.
  • Sürekli bir iç sıkıntısı ve gezinme isteği. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kendisine yönelik olsun ya da olmasın yapılan davranış ya da sözler karşısında, tepki verme, alınganlık gösterme. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Hayatı sıkıntı verici ya da boş olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Yaşanan olaylardan kendini sorumlu tutma
  • Karar vermede güçlük, anımsamada zorluk [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Konsantrasyonda azalma[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Her şeyi olumsuz yanından görme, hayatı donuk ve cansız bir yer olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Beyninin durduğu ya da çalışmadığı hissini yaşama. Her şeyi geç olarak algıladığı hissini yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Karasızlık durumuna girip karar alınması gereken durumları ortada bırakma ( iş, özel ilişkiler vb) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kendini değersiz işe yaramaz ya da suçlu hissetme ( gerçekte böyle hissetmesini gerektirecek hiçbir şey olmamasına karşılık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kendine güvensizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Cinsel isteksizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Erken boşalma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kadında cinsel ilişkiye geçme korkusu (cinsel birleşmenin ağrılı olacağı korkusuyla cinsel ilişkiden ve yakınlaşmadan çekinme) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kekemelik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kalabalıklar ve yabancı topluluklar karşısında[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çekingenlik, heyecan ve huzursuzluk duyma (sosyal fobi olarak bilinen durum)
  • Yazılı ve sözlü sınavlarda aşırı heyecan duyma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Topluluklar karşısında konuşmaktan çekinme[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aklından uzaklaştırmakta zorluk çektiği ve rahatsızlık veren takıntılı düşünceler içinde bulunma (kirlilik, temizlik ya da cinsellikle ilgili olabilen takıntılar) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Psikiyatri dışındaki branş dalları tarafından fiziksel bir hastalığa bağlı olmadığı belirtilen ve depresyon döneminde görülebilen bedensel rahatsızlıklar;

  • Baş dönmesi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Sersemlik hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Göğüste sıkışma hissi ya da nefes darlığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Boğazda düğümlenme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kalp çarpıntıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Mide ağrıları, şişkinlik hissi bulantı ve kusmalar [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Vücutta yaygın kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Sık idrar çıkma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ellerde, kollarda, ayaklarda ve vücutta şişlik hissi, elleri kapamada güçlük[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Aşırı terleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Vücutta yaygın bir şekilde uyuşma ve damarlarda çekilme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Konuşma güçlüğü [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ses kısıklığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kulak çınlaması [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kekeleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kaslarda kasılma hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Bayılmalar[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Bacaklarda huzursuzluk hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Özellikle kol ve bacaklarda üşüme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Ateş basmaları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Baş ağrıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]
  • Boyun, omuz, sırt ve bacaklarda kendini gösteren yaygın ağrılar (fibromiyalji olarak bilinen hastalık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Uykusuzluk tedavisi depresyon hastalığının tedavisi ile birlikte yapılır. Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar aynı zamanda uyku düzenleyici etkilere sahiptirler. Uykusuzluğun tedavisinde ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapide uygulanan bazı tekniklerde oldukça faydalı sonuçlar vermektedir.

Sinirlilik / Öfke Patlamaları

1356511539462-300x300Sinirlilik ya da öfke patlamaları sanıldığı gibi bir kişilik özelliği değildir. Kişiye ters gelen bir davranış karşısında tepki vermesi anlasilir bir durumdur. Tepki sesinin yükselmesi ya da ses tonunun artmasi seklin de ise olağan sinirlar içinde karşılanabilir. Yalnız burda dikkat edilecek olan bu türden sesinin yükselmesi ya da ses tonunun artmasi sik oluyorsa ve olur olmaz her seye kişi sinirleniyorsa bir ruhsal hastaliktan suphe edilmelidir. Sinirlilik elindeki bir seyi atma, kapiya ya da duvarlara vurma ya da karsidaki insana ya da hayvana karsi şiddet uygulamaya donusuyorsa kesinlikle bir hastalik belirtisidir.

Sinirlilik en sık depresyon hastalığında gözlenir. Sinirli mizacli olarak bilinen kişiler gerçekte depresyon hastalığı pençesinde kıvranan kişilerdir. Kişi çocukluğundan beri sinirli davrandığı için erişikin yasamda da süren sınırı davranışı onun kişilik özelliği olarak algılanmaktadır. Oysa depresyon hastalığı doğuştan gelen soya çekimle ilgili bir hastalıkdır. Çocukluk çağından beri süregelen hastalık erişkinlikte de sürdüğü için bir kişilik gibi algılanmaktadır.

Sınırlı davranışı ve öfke patlamaları olan kişiler sadece bu davranıştan muzdarip değillerdir. Ayni zamanda depresyon hastalığın diğer belirtilerini de yaşarlar.

Erişkindeki depresyon kendini nasıl belli eder ve kişi bu döneminde kendini nasıl hisseder; (Aşağıda sayılan belirtilerin sadece bazıları bir kişide bulunacaktır, hepsi değil)

  • Kişi ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kendisini yorgun ve enerjisi azalmış gibi hissetmektedir, başka zaman kolaylıkla yapabildiği günlük işlerini ya da işini artık kendini zorlayarak yapabilmektedir.

  • Günlük işlerini (ev temizliği alışveriş vb.), işini ya da sosyal ilişkilerini ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) sürdürmekle ilgili bir isteksizlik mevcut olmasına karşılık bu tip aktiviteleri görev ve zorunluluk olduğu için yerine getirmektedir.

  • Hastaların bir kısmı ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) havanın basık olduğu dönemlerde kendini daha kötü hissettiğini belirtmektedirler.

  • Sıkıntı ve üzüntü verecek konulara ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) takılıp kalma. Hastanın bu tür konulardan uzaklaşma isteği ve çabası olmasına karşılık bunu başaramama

  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) endişe ve karamsarlık hali mevcuttur. Hasta yakınları, sürekli olumlu telkinlerde bulunmalarına karşılık hastanın bu ruh halinden çıkamadıklarını söylemektedirler. Bazen hastanın kendiside endişe edecek ya da üzülecek bir durum olmamasına, iyi bir aile ve iyi bir eşe sahip olmalarına, parasal sorunları olmamalarına rağmen neden böyle hissettiklerini anlayamadıklarını belirtmektedirler.

  • Hareketlerde ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) bir yavaşlama, dalıp gitmeler, dalgınlık halleri.

  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) unutkanlık, dikkatini bir konuya vermede güçlük (Hasta ve yakınları unutkanlık halinin son zamanlarda arttığını geçmişte böyle sorunları olmadığını söylemektedir).

  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) veyahut sürekli alkol, esrar, kokain gibi maddeleri kullanmaya eğilim

  • İştah ve uykuda ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) artma ya da azalma şeklinde değişiklikler. Gün içinde uyku uyumaya eğilimli olma. Depresif dönem günler ya da aylar sürdüğünde hasta, uykuya dalamamaktan sık sık uyanmaktan yakınabilmektedir. Uyusa bile uykusunu alamadığından şikâyetçi olabilmektedir. Kilo kaybı ya da kilo artışları hastanın yakındığı konular arasındadır.

  • Hasta ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağzının tadının kalmadığını ne yese tat alamadığını söyleyebilmektedir.

  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) kalabalıklarda sıkılma

  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) seslere tahammülsüzlük

  • Ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla) ağlama krizleri

  • Çekingen davranışlar sergileme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Başını alıp uzaklara gitmek istediğini belirtme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Aklından bir an için intihar düşüncesinin geçmesi[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Öfke nöbetleri [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • İnsanlara ya da eşyalara zarar verme isteği [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Aklından uzaklaştıramadığı takıntılı düşünceler. Geçmişe ya da geçmişte yaşanılanlara ya da bugünlerde yaşanılan sıkıntı veren konulara abartılı bir biçimde takılıp kalma. Hastalar bu durumu kasetin geri saymasına ya da bozuk plağın hep aynı yeri çalmasına benzetmektedirler. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Nedensiz bir korku ve heyecan [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Evham ya da diğer bir deyişle abartılı yersiz düşünceler [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Aklını yitireceği ya da delireceği korkusu [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kalp krizi geçireceği, felç olacağı, düşüp bayılacağı ya da nefessiz kalacağı korkusu yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Yalnız dışarı çıkamama ya da yalnız kalamama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kötü bir hastalığı ya da kanser olduğun ilişkin zihni meşgul eden düşünce ve korkular içinde bulunma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Ani parlama, öfke patlamaları, insanlara ya da evdeki eşyalara zarar verebilme (bu dönemde yasal suç işleyebilme olasılığı artmaktadır). [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Anlık kendine zarar verme diğer bir deyişle intihar etme isteği ortaya çıkabilmektedir. Hasta[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çoğunlukla anlık gelen ve kısa süren bu intihar etme isteğinin önüne (Çocuklarını ailesini ya da bu durumun geçiciliğini düşünerek) geçebilmektedir. Fakat yinede azımsanmaması gereken büyük bir çoğunluk sıkıntı veren ve bitmeyecekmiş gibi gelen bu ruh haline son vermek için intihar etmektedir.

  • Sürekli bir iç sıkıntısı ve gezinme isteği. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kendisine yönelik olsun ya da olmasın yapılan davranış ya da sözler karşısında, tepki verme, alınganlık gösterme. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Hayatı sıkıntı verici ya da boş olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Yaşanan olaylardan kendini sorumlu tutma

  • Karar vermede güçlük, anımsamada zorluk [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Konsantrasyonda azalma[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Her şeyi olumsuz yanından görme, hayatı donuk ve cansız bir yer olarak algılama. [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Beyninin durduğu ya da çalışmadığı hissini yaşama. Her şeyi geç olarak algıladığı hissini yaşama [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Karasızlık durumuna girip karar alınması gereken durumları ortada bırakma ( iş, özel ilişkiler vb) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kendini değersiz işe yaramaz ya da suçlu hissetme ( gerçekte böyle hissetmesini gerektirecek hiçbir şey olmamasına karşılık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kendine güvensizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Cinsel isteksizlik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Erken boşalma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kadında cinsel ilişkiye geçme korkusu (cinsel birleşmenin ağrılı olacağı korkusuyla cinsel ilişkiden ve yakınlaşmadan çekinme) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kekemelik [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kalabalıklar ve yabancı topluluklar karşısında[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)] çekingenlik, heyecan ve huzursuzluk duyma (sosyal fobi olarak bilinen durum)

  • Yazılı ve sözlü sınavlarda aşırı heyecan duyma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Topluluklar karşısında konuşmaktan çekinme[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Aklından uzaklaştırmakta zorluk çektiği ve rahatsızlık veren takıntılı düşünceler içinde bulunma (kirlilik, temizlik ya da cinsellikle ilgili olabilen takıntılar) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Psikiyatri dışındaki branş dalları tarafından fiziksel bir hastalığa bağlı olmadığı belirtilen ve depresyon döneminde görülebilen bedensel rahatsızlıklar;

  • Baş dönmesi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Sersemlik hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Göğüste sıkışma hissi ya da nefes darlığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Boğazda düğümlenme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kalp çarpıntıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Mide ağrıları, şişkinlik hissi bulantı ve kusmalar [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Vücutta yaygın kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Sık idrar çıkma [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Ellerde, kollarda, ayaklarda ve vücutta şişlik hissi, elleri kapamada güçlük[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Aşırı terleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Vücutta yaygın bir şekilde uyuşma ve damarlarda çekilme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Konuşma güçlüğü [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Ses kısıklığı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kulak çınlaması [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kekeleme [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kaslarda kasılma hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Bayılmalar[ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Bacaklarda huzursuzluk hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Kaşıntı [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Özellikle kol ve bacaklarda üşüme hissi [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Ateş basmaları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Baş ağrıları [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

  • Boyun, omuz, sırt ve bacaklarda kendini gösteren yaygın ağrılar (fibromiyalji olarak bilinen hastalık) [ara ara (uzun ya da kısa aralıklarla)]

Sinirliliğin tedavisi depresyonun tedavisi ile mumkundur. Hafif dercede depresyonlar psikoterapi ile tedavi edilebilirken, orta ve agir derece depresyonlar ilaçla tedavi edilmek zorundadır.

Scroll to Top